adscode
adscode

​SINAV ODAKLI EĞİTİM ANLAYIŞI NE KADAR DOĞRU?

Sınavlar gerek sosyal yaşantımızda gerekse eğitim hayatımızda olsun hayatımızın belli zamanlarında bizlere birçok kez ter döktüren kritik anlardan birini oluşturuyor.

vedatdemirr@hotmail.com




Bu sınavlar netice itibarıyla bizi ya daha olgun hale getirip güçlendiriyor ya da ümitsizliğe, çaresizliğe ve zayıflığa itiyor. Bu noktadan hareketle değinmek istediğim konu eğitim sürecinin içinde kazanılması umulan hedeflere, sırf sınav için mi yoksa hayatımızda işlevsel olacak yönlerinden dolayı mı ulaşmak esas olmalıdır?

Şuan ki mevcut eğitim faaliyetinin tamamen sınava odaklı olduğu açık olarak görülmektedir. Bu durumu doğal sonucu olarak da öğretmenden aileye dek öğrenci üzerinde müthiş bir sınav baskısı söz konusu olmaktadır.

Sınav odaklı eğitim doğru mu ve sakıncaları nelerdir?

Hayatımızın pek çok yerinde vermek zorunda olduğumuz bu sınavlar tıpkı matruşka gibidir. Birini verdikçe bir diğeri karşımıza çıkmaktadır. Sonuç itibarıyla bu sınavları verirken yani hedefe doğru ilerlerken matruşka bebeklerinde olduğu gibi sonuca ulaştıkça bebekler gibi hayal dünyamız ve düşünce ufkumuz da küçülmektedir. Yani süreç aslında sınava odaklı olduğunda öğrencinin kişiliğinden de her seferinde aldıklar oluyor. Tek bir sonuca alternatifsiz olarak odaklanmak aslında hedeflerimizi,  ufkumuzu hatta hayata bakış açımızı da gittikçe daraltıyor.

Eğitim sürecinin içinde sınav kaygısı bireyi edilgen ve pasif bir duruma düşürmekte sürekli kaygı ve stres eğilimli bireylerin yetişmesine neden olmaktadır. Sınav kaygısı, gelecek endişesi aile ve sistem baskısı ile birey adeta ezilmektedir.  Küçük yaşlardan itibaren çocuklara özgüven, bağımsız düşünebilme, yaratıcılık, üretkenlik, problem çözme becerisi, zorluklara karşı yılmadan azimle mücadele ruhu, kendi olmak, kendini bulmak, yeteneklerini, potansiyelini en önemlisi de yaşama sevincini ve amacını kazandırmak konusunda rehberlik etmemiz gerekir.  Ancak biz toplum olarak daha ilkokuldan itibaren çocuklarımız adına kariyer planları yapmaya başlıyoruz.  Okul, öğretmen,  sınıf seçmeye hatta özel ders ve dershane telaşına düşmeye başlıyoruz. Üstelik aileler olarak bu şekilde davranmayı bilinçli aile olmanın gereği ve sorumluluğu olarak algılıyoruz.

Oysa şu durumu dikkatlerden kaçırıyoruz.  Hayatta ulaştığımız her hedefe düz ve rahat yollardan ulaşmıyoruz. Her iyi meslek ve kariyer sahibi prestijli okullardan mezun olacak diye bir kaide yok. Keramet etiketli okullarda değil, bireyin kendisindedir. Hedefe ulaşmak için gerekli olan, çevresel koşullardan çok bireyin içinde beslediği içsel yetenek ve kabiliyetlerdir. Prestijli yollardan hedefe ulaşmak menziline otobandan gitmeye benzer. Bu güvenli ve kaliteli yol hedefe kısa zamanda ve daha az risk faktörüyle ulaştırabilir. Her türlü tehlikeden izole edilmiş güvenli bir yol olabilir. Ancak buradan yolculuğa devam etmenin de kendine göre dezavantajları olabilmektedir. Bir kere buradan yapılan yolculuk ile başlangıç noktası ile menzil arasında bulunan yerleşim birimlerini görmek o kültürel zenginliği tanımak mümkün olmuyor. Özel araçla yaptığım ilk yolculuğumda bunu tecrübe etmiştim. Bilgisayar oyunlarındaki gibi monoton bir yolculuk olacağını düşünmemiştim. Tüm yolculuk boyunca gördüğüm asfalt, dinlenme tesisleri ve gişeler olmuştu. Oysa yol boyunca birçok şehir, kasaba, köy göreceğimi yurdumun değişik yerlerini, insanlarını ve kültürlerini tanıma, gözlemleme olanağı bulacağımı  sanıyordum ki yolculuk esnasında yanıldığımı  fark ettim.

Bunları neden anlatıyorum?

Çocuklarımıza iyi bir kariyer sunmak için gösterdiğimiz yüksek hedefler, kazanmasını umduğumuz okullar otoban gibidir. Hedefe daha sağlıklı ve yüksek konforla ulaştırabilir.  Ancak süreçte kaybettireceği güzelliklerde olacaktır. Öte yandan şöyle de düşünmek gerekmez mi? Biz çocuklarımızı doğru değer ve donanımlarla yetiştirdiğimizde kendinde mevcut olan imkân ve kabiliyetlerinin farkına varacak; otoban gişesini kaçırmış olsa da aslında hedefi konusunda büyük bir hayal kırıklığı yaşamadan mücadele azmiyle belki biraz daha riskli ama zenginliklerle dolu hedefine ulaşacağı alternatiflerinin olduğunu da bilecek ve her halükarda kendini arzu ettiği noktaya ulaştıracaktır. Hele ki Thomas Edison, Isaac Newton, Michael Jordan, Albert Einstein, Beethoven gibi alanlarında en iyisi olanların kötü bir okul tecrübesi yaşadıklarını düşünce durumun aslında abartıldığı kadar olmadığını da kabül etmek zor olmasa gerek.   Yaşama sevinciyle dolu körpe beyinlerimizin ümitsizliğe kapılacakları yerde belki biraz daha aksiyon dolu yollardan yollarına devam edebileceğini bilen nesiller olarak yetiştirmenin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.

Düşüncemizi destekler nitelikte pek çok örnek mevcuttur. Bilim insanları, sanatçılar, kâşif ve mucitlerin pek çoğunun hayatı prestijli okullarda geçmemiş olduğunu o okullarda okumamış ve diplomalarını almamış olduklarını görebilirsiniz. Tam aksine ülkemizde bile prestijli pek çok lise ve üniversiteden mezun olan pek çok işsiz ve mutsuz insanı görmek mümkün. Çocuklarımızı bu kadar katı bir şekilde sınav sistemine odaklayarak tek çıkar yol gibi göstererek yetiştirmeye çalışmanın yanlış bir rehberlik olduğunu düşünüyorum.

Sınavlarda iyi sonuç alsın diye yetiştirilen öğrenci, tahlil değerleri iyi çıksın diye diyet yapan hastanın haline benzer ki tahlil sonrasında hasta eski rutin beslenme alışkanlığına döndüğünde tahlildeki değerlerin yanıltıcı olduğu gerçeği kısa zaman sonra belirtileriyle acı bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Sınav kaygısı sınav bittikten sonra da ömür boyu sürebilen travmatik bir süreçtir. Bu bakımdan ebeveynler öncelikle çocuklar üzerindeki sınav baskısını kaldırmaya dönük tavır ve tutum içerisinde olmalıdır. Aradan yıllar geçtikten sonra bile rüyalar ile bu travma kendini gösterebilmektedir. Bu bakımdan çocuklarımızın hayatında derin yaralar açmamak adına sağlıklı bir şekilde bu süreci yönetmeliyiz.

Genç beyinlerimizin sınav kaygısı ile hayatlarının en heyecan dolu kıpır kıpır olduğu, sağlıklı bir kişilik geliştirecekleri bu hassas yıllarında böylesine bir ağır yükün altında kumar oynatırcasına bir durumun içine sokmak büyük bir haksızlık değil de nedir? Sınavlarda başarısız oldu diye intihar eden kendini ve ümidini kaybeden her bir gencimizi duydukça içimden bir şeyler kopup gidiyor. Ne yapabilirim diye sorup dururken bu yazıyı yazdım. Umarım bir nebze de olsa genç beyinlerimizin sesi olabilmişimdir.

Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)