adscode
adscode

Ne zaman kendimizi seveceğiz?

Çok iyi dans eden birini gördüğümüzde hayran hayran seyredip zamanımızı çarçur ettiğimiz yetmiyormuş gibi, bir de o kişiye özenerek emeksiz bir şey elde etmeye çalışıyoruz.

cemozel2021@gmail.com




Sosyal medya iyice bizi bizden koparttı. Marx’ın en sevdiğim teorisinden beslenecek olursak, yabancılaştık kendimizle.

Sosyal medya kanallarında kimi seyredip beğensek, “Keşke ben de aynısını yapabilsem”, diyoruz.

Çok iyi dans eden birini gördüğümüzde hayran hayran seyredip zamanımızı çarçur ettiğimiz yetmiyormuş gibi, bir de o kişiye özenerek emeksiz bir şey elde etmeye çalışıyoruz.

Yıllarını futbola vermiş, bu uğurda bir sürü morluk iyileştirmiş, karda kışta top sürmüş, iç diz yan bağlarını koparmış bir kişinin attığı o muhteşem golü görünce biz de aynısından atmak istiyoruz.

Vücudunu mükemmel bir şekilde geliştirerek adeta mitolojik Yunan Tanrılarına dönüşen birini gördüğümüzde onun kaldırdığı ağırlığı sanki bir tüy kaldırmış da o hale gelmiş zannederek bizim de ondanımız olsun istiyoruz.

Çok iyi İtalyanca konuşan birini gördüğümüzde o dilin müziğine aşık olup keşke biz de İtalyanca şakısak diyoruz.

Vakti zamanında bir söyleşi dinlemiştim. Ülkemizin kalbur üstü varsıllarından biri, üç aşağı beş yukarı  şöyle bir laf etmişti: “O kadar param pulum var. Bir Avrupa seyahatinde, bi’ kokteylde ortamdakilerle konuşurken, herkes okuduğu en son kitaptan bahsediyordu.” diyerek sahibi olduğu paranın onu o anda mutlu etmediğini ve kitap okuyanlara imrendiğini söylemişti.

Şahane öyküler ya da şiirler yazan bir yazar ya da şair için, “Vay anasını ne imgeler kullanmış, bunca şey nasıl aklına gelmiş” dediğinizde, onun o güzelim şeyleri kağıt üzerinde bir karaktere dönüştürebilmek için yazıp yazıp kaç kere üstünü çizdiğini yahut kim bilir kaç yüz tane kitap okuyup gözünü kuruttuğunu neden görmeyiz!

Bir güldürü ustasını dinleyip kahkahalar attığımızda, birden içimize kaçıp hüzünleniyoruz. Keşke ben de bu kadar komik olabilsem, insanları güldüren hikayeler anlatsam diyoruz.

Gecesini gündüzüne katarak hayalleri uğruna “Robert Kolej”i kazanan bir öğrenciye imrenmek yerine onun gibi çalışmayı hiç düşünür müyüz?

Aslında işin hep gösteri kısmındayız. 

Diyelim ki bu yeteneklerden ya da uğraşlardan birini, es kaza hiç emek harcamadan yaptınız. Peki ya diğer arzularınız? Yani kısacası, imrendiğiniz her kim ya da ne uğraş olursa olsun hiçbirinin sonu yok. Çok iyi dans etseniz, çok iyi gol atamayacaksınız ya da çok iyi bir vücudunuz olsa bu sefer de insanları güldürecek başka bir yeteneğiniz olmayacak. Bu dediklerimizi yapsa yapsa rönesans aydınları yapardı. İki elinde on marifet şeklinde hem mühendis, hem mimar, hep şair, hem bilmem ne!

Aynı anda birden fazla uğraşı sahibi olmak, hem zaman hem para hem de emek istiyor. 

İyisi mi siz kendinizi kimseyle kıyaslamayın ve siz siz olun, kendiniz olun. Daha başka nasıl bir vurgu yapardım bilemiyorum: “Siz siz olun kendiniz olun”  

Rusçada bir söz vardır: уникальный. Yani “eşsiz”, “biricik” manasında. (Kimileri konuşunca sözlerinin daha çok önemsenmesi için “Latince bir söz vardır” ya da “İngilizcede şöyle bir tabir vardır” diyerek bir şeyler geveler. Sanki o kelimenin İngilizcesi ya da Latincesini bilmek matah bir şeymiş gibi. Örneğin Almanların Latinceden neler çektiğini bir bilseniz, bu havacılara civacılara daha bir başka bakardınız. Sözün kısası ben de o kişilere laf sokmak için İngilizcede ya da Latincede değil de “Rusçada bir söz vardır” diye yazayım, dedim.)

Sözün kısası, sizin de öyle bir özelliğiniz vardır ki, onu küllerinden doğurursanız herkes de size imrenir. Böylece kendinizi sever kendinizle çok daha barışık olursunuz. En basitinden, çok iyi bir dinleyici bile olsanız gevezeler size imrenir; çok iyimserseniz, kötümserler size imrenir; kinik olsanız bu kez de dünyayı çok fazla önemseyenler size bayılır. Düşünün koskoca İskender, adı üstünde Büyük İskender, bir fıçı içinde yaşayan dünyanın belki de en meşhur kiniklerinden biri olan Diyojen’in ayağına gider ve kendisinden bir şey isteyip istemediğini sorar. Hangimiz o meşhur yanıtı verirdik ki: “Gölge etme başka ihsan istemem.” Yine aynı Diyojen’in kendisi, bir çocuğa imrenir. Diyojen’in elinde tek bir şey vardır. O da su içmek için kullandığı su kasesi. Günlerden bir gün dereye eğilen bir çocuğun avcuna doldurduğu suyu içtiğini görmesiyle, “Buna da ihtiyaç yokmuş” diyerek kutsal kaseyi elinden atışı, bu imrenme sürecinin hiç bitmeyeceğini bize gösterir. 

Şimdi hep birlikte yeniden tekrarlayalım: Siz siz olun, kendiniz olun.

 


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)