8. sınıf öğrencilerinin LGS telaşı ergenlik dönemiyle çakışınca, ortaya dengede tutulması gereken çocukluk aşkı problemleri çıkıyor.
Aşkı, sevgiyi kötülüyoruz sonucu çıkmasın bu yazdıklarımızdan. Bir insanın, en kritik döneminde, geleceğini belirleyecek bu safhada, biraz dişini sıkması çok önemli. Aşk meşk olaylarını biraz erteleyebilirse önünde daha nice aşklara imza atması içten bile değil. Buradan hareketle çok tutkulu görünen “çocukluk aşkı” sendromuna bir neşter vurmak istiyorum.
Okuduğumuz kadarıyla Ferhat’ın Şirin’e ulaşmak için dağları delen bir çabası vardı. Kavuşamadıkları için de efsaneye dönüşüp günümüze kadar geliyor. Aslında her çocukluk aşkı bu anlamda efsaneye dönüşüyor insanlar için. Peki neden?
Çocukluk aşkı dediğimiz süreç her iki tarafın kafasında kavak yelleri estiği bir döneme denk gelir.
Her iki taraf da birbirlerine gönülden bağlıdırlar.
Her an birbirlerini düşünürler.
Sürekli birbirlerine mesaj atarlar.
Telefon ellerinden düşmez.
Elele tutuşur gezerler.
Birlikte sinemaya giderler.
Gençlerin kabesine de gidip iki latte alıp akşama kadar günlerini gün ederler.
Günün sonunda evli evine köylü köyüne misali herkes kendi yuvasının yolunu tutar. Bu nedenle her iki tarafın da bir sorumluluğu yoktur. Yaşadıkları tek şey gönül ilişkisidir.
Bu iki aşkı o yaşta evlendirmeye kalksanız, kira derdinden, faturaların kabarıklığından, ne yemek yapacağız telaşından başlarını kaldıramazlar. Böylece ortada ne çocukluk aşkı kalır ne de dağları delebilecek Ferhat ile Aslı efsanesi.
Hal böyle iken kendinize yatırım yapacağınız en önemli senelerde, biraz daha aklınızı derslere vererek ileride yuvanızı kuracağınız eşinizi daha sağlıklı seçebilirsiniz. Yaşınız ilerleyince mantık da işin içine gireceği için daha huzurlu aşklara yelken açmış olursunuz.
Hadi sevgili 8. Sınıflar. Kala kala 3 ayınız kaldı. Bir süreliğine işle aşkı birbirinden ayırıp sınavlarınıza odaklanın. Siz sınavlarınıza odaklanın ki ebeveynleriniz de biraz nefes alsın.
