adscode
adscode

11 yaşında okula başladı, en zor sınavı kazandı!

Yaşıtları gibi okul çağında okula gidemese de bu hayalindeki mesleği yapmasını engellemedi. İşte 'dünyanın en zor ikinci sınavını' kazanan Sare Aydın'ın yaşadıkları ve başarı sırrı.

11 yaşında okula başladı, en zor sınavı kazandı!
Eğitim

Sare Aydın'ın çocukluğunun ilk yılları küçük bir ilçede geçti. Oldukça da meraklı bir çocuktu. Ancak o zamanın koşulları nedeniyle okul çağı geldiğinde okula gidemedi. İlçenin ve okulun fiziksel koşulları buna uygun değildi. Ancak aile konusunda da oldukça şanslı olduğunu söyleye Sare’nin okula giden 2 ablası, 2 de kardeşi vardı. Çocukken ablalarının okul dönüşünü dört gözle bekliyordu. Onlar ödevlerini yaparken Sare’ye de ödev verirlerdi. Babası da ona kitaplar ve defterler alıyordu. Okula geç başlamasına rağmen okuma yazmayı erken yaşta öğrenmişti. Mahallede de bir tane yakın arkadaşı vardı. Sare’nin yakın arkadaşı diğerleriyle kovalamaca ya da saklambaç oynamak yerine onunla evcilik oynuyordu. Birlikte resimler çizip, okuldan döndüğünde ödevini birlikte yapıyorlardı. Diğer çocuklardan farklı olduğunu, engelli olduğunu kabullenmesi de çok kolay olmadı. Bazı dönemlerde çok huysuz bir çocuk olduğunu hatırlayan Sare, "Mesela çeşitli bahaneler bulur, uzun uzun ağlardım ama altta yatan sebep yürüyemiyor olmamdı. Bunu büyüdükçe fark ettim" diyor.

 

 

11 yaşında okula başladı, en zor sınavı kazandı İyileştirirken iyileştim

 

OKUSUN DİYE TÜM AİLE TAŞINDI

Okula gitmeyi çok isteyen Sare, çoğu akşam bunun için saatlerce ağlıyordu. Onun bunca hevesine daha fazla kayıtsız kalamayan anne ve babası başka bir ilçeye taşınma kararı aldı. Böylece 11 yaşında ortopedik engellilere özel olan bir okula başladı. Okula başladığında her şey tam hayalindeki gibiydi. Tahta boyları tekerlekli sandalyesine uygundu, tahtaya çıkıp soru çözebiliyordu. Rampalar olması gerektiği eğimdeydi ve yardımsız bir şekilde okulun koridorlarında gezebiliyordu. Hatta diğer tekerlekleri sandalyeli arkadaşlarıyla kovalamaca bile oynuyordu.

"Öz güvenimin temelleri orada atıldı diyebilirim" diyen Sare Aydın, Okuma yazma biliyor olmam nedeniyle birinci sınıftan ikinci sınıfa sınıf atlattı öğretmenlerim. Ardından 3. sınıfta bir sınav yapıldı ve 3. sınıfı da atladım. Derken neredeyse yaş farkını kapattım. İlkokul da öğretmenlerim iyi bir liseyi kazanabilmem için çok destek oldular. Zorlandığım konuları öğle arası, ders çıkışında etütler yaparak anlattılar.  Hepsi çok çok kıymetli. İlkokul öğretmenlerim çok büyük şansım" şeklinde konuştu.

'YALNIZ KALABİLİRSİN, İSTERSEN GİTME'

Lise sınavda istediği liseye gidebileceği iyi bir puan aldı. Ancak Sare’yi zor bir karar bekliyordu. Gideceği okul artık engelli öğrencilere uygun bir okul değildi. Kazandığını öğrendiği akşam babası ona, "Oradaki arkadaşların seni yadırgayabilir, yalnız kalabilirsin. Zorbalığa uğrayabilirsin. Gitmek zorunda değilsin. İstersen engelli öğrencilerin olduğu meslek lisesinde devam edebilirsin" dedi. Sare de babasına, "Ben okula arkadaş için gitmiyorum ki" cevabını verdi. Ancak içten içe çok korkuyordu. Liseye başladığında endişelerinin yersiz olduğunu anladığı, harika arkadaşlar edindiği dört yılın ardından birincilikle mezun oldu. Sonra üniversite sınavında tıp fakültesini kazandı. Tercih ederken puanından ziyade ailesine yakın olmak için bulunduğu şehri ilk sıraya yazdı. Sare Aydın üniversite dönemini, "Hayatımın en güzel anılarını biriktirdiğim, aynı zamanda en yıprandığım ve yorulduğum yıllar" tanımlayarak sözlerini şöyle sürdürdü:

“Anlatacak çok şey var aslında o yıllara dair. Sadece şu kadarını söylemekle yetineyim, aştığım en büyük ön yargı duvarıydı. Mezun oldum, hem de birincilikle. Mezuniyet törenini hatırladıkça hâlâ gözlerim dolar. Tüm salon tezahürat ederek ayakta alkışlıyordu. 'Bitti Sare, geçti hepsi' dedim. Ardından dünyanın en zor ikinci sınavı olarak bilinen TUS’a girdim. Türkiye 136’ncısı oldum ve psikiyatri serüvenim başladı.”

11 yaşında okula başladı, en zor sınavı kazandı İyileştirirken iyileştim

 

 

DOKTOR OLMAK ÇOCUKLUK HAYALİYDİ

Çocukluğunda da doktor olmayı istediğini dile getiren Sare Aydın, “Çocukların tanıştığı ilk meslek grupları öğretmenler ve doktorlardır. İlki ile tanışmam biraz geç oldu. Diğer yandan sık sık doktora giderdim. Çok imrenirdim. Doktor abi ve ablalarla da çok tatlı diyaloglarımız olurdu. Büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorduklarında 'Doktor' derdim. Onlar da benim emekliliğime yetiş önlüğümü ve steteskopumu sana vereceğim derlerdi” şeklinde konuştu.

Bu heves ve merakın hiç azalmadığını da ekleyen Sare, “Sadece işler ciddileşip tıp fakültesi tercihi yaptığımda heyecanımın yerini korku aldı. Hevesle başlıyorum ama beni büyük sorumluluk bekliyordu. Benim için ikinci bir dönüm noktasıydı” yorumunda bulundu.

'İYİLEŞTİRMEYE ÇALIŞIRKEN KENDİM DE İYİLEŞTİM’

Sosyal medyadan ulaşmaya çalışan, hatta kliniğini arayarak bilgi almak isteyen birçok öğrenci ve ebeveyn olduğuna dikkat çeken Sare Aydın, “Yaşadığım zorlukları, yaşayabilecekleri zorlukları merak ediyorlar. Pozitif anlamda etkilediğim-öyle olduğunu söyleyen- çok kişi var. Mesela birkaç ay önce bir öğretmen engelli bir öğrencisi için ulaştı bana. Lise sınavına hazırlandığını, çok içe kapanık olduğunu, çok endişeli olduğunu söyledi. Sosyal medyada benim videolarımı izleterek cesaretlendirmeye çalıştığını söyledi. Geçen gün o öğretmenin Tokat’a yolu düşmüş. Öğrencisi liseyi kazanmış, mutluymuş. Bana selamını ve gönderdiği kolonyayı getirdi. Gün boyu yüzümdeki tebessüm de izi olarak kaldı” şeklinde konuştu.

'ISRARLA UYARDIĞIM İÇİN ARTIK PARK ETMİYORLAR'

Kendisinin de hayatında etkilendiği, örnek alarak "Ben de yapabilirim" diye yola çıktığı kişiler olduğunu söyleyen Sare Aydın, “Ancak benim için ne yalan söyleyeyim en önemlisi anneler. O kadar fazla mesaj alıyorum ki. Sosyal medyada beni gördükten sonra güç bulduğunu, çocuğu için umutlu olduğunu söyleyen birçok anne var. Sadece akademik anlamda değil. Öesela otomobil kullanabilmem, yalnız seyahat edebilmem onları çok mutlu ediyor. Çocuklarıyla ilgili hayalleri oluyor. Annemi daha çok anlıyorum. Çocukluğuma dair hatırlıyorum az çok annemin yaşadıklarını, çevrenin söylediklerini. Eğer bir anne inanırsa çocuk başarır. Hep bunu düşünüyorum. Sosyal medyayı da elimden geldiğince aktif kullanmaya çalışıyorum" ifadelerini kullanarak sözlerini şu şekilde noktaladı:

"Yolculuk yapmayı çok severim. Anlatmayı ve araştırmayı da çok severim.  Öğrenmek ve öğretmek bana yolda olma hissini veriyor. Bu nedenle akademisyen olarak mesleğime devam etmek beni mutlu hissettirecek sanırım. Bir de birçok alanda engelli olarak yaşadığımız zorluklar var. Ben geçtiğimde o engel oradan kalkmıyor. Sadece bana özgü olan çözümler değil, doğru olan yapılması için elimden geleni yapmaya çalışacağım. Mesela birçok arkadaşım şunu söyler: ‘Senden sonra rampalara, engelli park yerlerine dikkat etmeye başladım’. Bu benim için ulaşılmış tatlı bir hedef diyebilirim. Daha çok insan tanımak, daha çok yeni yerler görmek, olmayan bir rampa için restoran işletmecisine yaptığım tatlı dilli sitemler... Kısa vadede olmasa da uzun vadede işe yaradığını düşünüyorum. Mesela yaşadığım şehirde fiziksel anlamda yaşadığım zorluklar zamanla azaldı. Alışmanın etkisi olabilir belki. Ancak ısrarla uyardığım için park edilmeyen engelli otoparkları da var artık."

Ailesinin kendisi için en büyük şansı olduğunu söyleyen genç doktor, verdiği tüm kararlarda tereddüt de etseler ailesinin hep arkasında olduğunu dile getirdi. "Onlar yanımda olduğu sürece her şeyi yaparmışım gibi hissediyorum" diyen Sare Aydın, “Yakın çevrem hep benimle gurur duydu. Ben hayatımda önemli kararlar verirken danıştığım yakın arkadaşlarım vardır mesela. Beni benden çok daha iyi tanırlar. Onlar bana 'Yaparsın Sare' dedikleri an beni kimse tutamaz. Bilirim ki olay, durumla ilgili tüm detaylar düşünülmüş ve benim hangi alanda zorlanacağım hesaplanmış. Yaparız ama birlikte yaparız. Sonrasında birlikte kutlarız. Fiziksel olmasa da hep yakınımdadırlar" diyerek ekledi:

“Mesleğimi yaparken hiç fark etmediğim, hiçbir şey yapmadığımı düşündüğümde bile çok şey yaptığımı gördüğüm birçok anım oldu. Ancak şunu söyleyebilirim ki onlar da benim hayatıma dokundu. İyileştirmeye çalışırken kendimin de iyileştiğini fark ettim. Çıkmazlarımı gördüm. Baş etme yöntemleri öğrendim. Jung’ın tanımladığı bir kavram vardır: Yaralı şifacı. Sanırım hastalarım da öyle görüyor. Onlardan 'Beni en iyi siz anlarsınız' cümlesini çok duydum."

Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr 


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)