adscode
adscode

Bütün Okullar ‘En İyi‘ Olsa Sorun Çözülür mü?

Tanzimat'tan beri, yaklaşık yüz elli yıldır, eğitim sistemimizde daima reformlar yapılmaktadır fakat bir türlü sorun çözülememektedir.

Bütün Okullar ‘En İyi‘ Olsa Sorun Çözülür mü?
Özel Eğitim

Zira hep yanlış teşhisler üzerinde kafa yorulmuştur. Üzerinde ciddiyetle düşünülmeden, gelişmiş ülkelerde var olan "ulusal fayda-maaş-meslek-donanım-eğitim müfredatı münasebeti" kavranılmadan yapılan her teşhis ve teklif, yanlışa açıktır. Doğru teşhis için tecrübe, iyi niyet ve dürüstlük önemlidir fakat yeterli değildir. Türkiye'de öğrenciler, ilkokuldan üniversiteye kadar, zorlu bir bilgi öğrenme yarışına girmektedirler; hayatı sadece kendilerine değil, ailelerine ve öğretmenlerine de zehir etmektedirler. Ancak bu kadar sıkıntılı olan eğitim sistemi, kendi başına, dünya çapında, sanayici, bilim adamı, sanat ve spor adamı yetiştirememektedir. Başarılı Türk bilim ve sanat adamları vardır, fakat bunlar, Türk eğitim sisteminin bir ürünü olarak kabul edilemezler.

Eğitim sistemimizdeki sorunları çözemeyişimizin sebeplerinden birisi, öğretmeniyle, öğretim üyesiyle, siyasetçisiyle bütün toplumun, skolastik, teorik, terminolojik, ansiklopedik, terkipçi, taklitçi ve aktarımcı (ezberci) olan eğitim sistemine alışmış olması ve sorunun çözümünü şekilde aramasıdır. Birçok akademisyen ve öğretmen, liselerde ve üniversitelerdeki müfredatın doğruluğuna inanmaktadır. Bu inanç devam ettiği müddetçe, sorunu çözemeyiz. Sorunu, hâlihazırdaki eğitim sisteminin özünde değil de onun işleyişinde arayan kişilerin teşhisleri, doğru değildir. Bu kişilere göre Türk eğitim sisteminin sorunları arasında öğrencilerin ilgi, zekâ ve disiplin bakımından yetersizlikleri, sınıfların kalabalık oluşu, fizikî imkânların azlığı, derslerin fazlalığı, maaşlara bağlı olarak öğretim elemanlarının sosyal statülerinin düşüklüğü, yönetim sorunları vs. vardır. Öğrenci ve öğretim elemanı profili yüksek olan, maddî imkânları geniş olan lise ve fakültelerde, derslerin daha iyi işlendiği doğrudur. Burada üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken soru şudur: Eğer ülkedeki bütün okullar böyle olsaydı, yani öğrenciler zeki ve ilgili, okulların ve öğretim elemanlarının bütün maddi ihtiyaçları da karşılanmış olsaydı, eğitim sistemimizdeki sorunlar çözülür müydü? Bu sorunun cevabı, kişilerin "sorun algısı"na göre evet olabilir. Birçok akademisyen, idareci, öğretmen, siyasetçiye göre, bu sorunun cevabı, maalesef, 'evet'tir. Zira gerçekten de üniversite sınavlarında yüksek puanlar alan öğrencilerin bulunduğu sınıflarda dersler daha iyi işlenmektedir. Bu öğrenciler kuşkusuz daha ilgili ve sorumludurlar, dolayısıyla bilgi aktarımı daha huzurlu bir ortamda gerçekleşmektedir. Bize göre her öğrenciyi "mevcut" müfredattaki bilgileri itirazsız öğrenmeye hazır hâle getirmek, asla eğitim sistemindeki temel sorunları çözemez. Ortaöğretim ve yüksek öğretimin hâlihazırdaki müfredatında yer alan bütün bilgiler bütün öğrencilere eksiksiz öğretilseydi, yine, dünya çapında bilim adamı, sanayici, sanatçı vs. yetişmezdi. Zira bu bilgiler, öğrencilere onların akıllarını değil hafızalarını kullanmaya dönük olarak verilmektedir; sonuç olarak, onları bilgi üreticisi değil, bilgi tüketicisi veya bilgi pazarlamacısı yapmaktadır. Öğrenci ve akademisyenlerin aralarındaki nitelik farkı, üretilmiş bilgiyi tüketme veya pazarlamada gösterilen cehde göre değişmektedir.

Ülkemizde güya "nitelikli" eğitim veren, yeterli sayıda fen lisesi ve fakülte vardır. Bu okullardan mezun olan öğrenci sayısı, birçok gelişmiş ülkedeki mezunlardan daha fazladır. Yani bu başarılı okul veya fakültelerden mezun olanlar, bir ülkeyi rahatlıkla teknolojik, ekonomik, kültürel, sanatsal vs. açılardan geliştirebilir(di). Nitelikli ve donanımlı insanlar yetiştirmek için zahmet, samimiyet ve gayret yeterli değildir; öncelikle takip edilen yolun doğru olması gerekir. Ancak yol doğru olursa, koşturmanın, çok çalışmanın, sıkıntı çekmenin ve önde olmanın bir anlamı olabilir. Eğitim sistemimizdeki zihniyet, misyon ve kurgu sorunları çözülemediği zaman, Bologna gibi Batı'dan yapılan şekil aktarımlarının ciddi bir faydası olmaz ve kesinlikle olmayacaktır da. Zira Bologna kriterleri Batı'daki eğitim sisteminin bazı şekli kusurlarını/hastalıklarını tedavi etmek için üretilmiştir. Batı üniversitelerinin sorunlarıyla gelişmemiş ülkelerin üniversitelerinin sorunları aynı değildir. Batı'daki eğitim sisteminin maksat (misyon) ve kurgu (müfredat) sorunu yoktur. Eğer bizim eğitim sistemimizin de Batılı ülkelerde olduğu gibi sanayi, ekonomi, siyaset, kültür ve sanatı "fiili olarak destekleyen" bir kurgusu olsaydı, o zaman Bologna gibi şeklî ve pedagojik düzenlemelerin ciddi bir faydası olabilirdi.

*****

İlköğretim ve ortaöğretim, öğrenciye, hayatta ve yüksek öğretimde kullanabileceği bazı bilgi ve donanımları kazandırmalıdır. En önemli soru, bu bilgi ve donanımların ne olacağı sorusudur ve bu soruya kanaatimce şimdiye kadar hep yanlış cevaplar verilmiştir. Ortaöğretimde öğrenciler, bir veya iki yabancı dilde yazıp konuşabilme, ihtiyaç duyduğu bir konuda bilgi kaynaklarına hızlıca ulaşabilme, bilgisayarı bilgi sunmak ve yazı yazmak için etkin bir şekilde kullanabilme, ruh ve beden sağlığını hayat boyu koruyabilme, temel matematik, fizik, kimya, edebiyat vs. konularına hakim olma; sosyal, uzlaşmacı, ahlâklı, kültürlü, medenî bir birey olabilme; duygu veya düşüncesini insicamlı bir şekilde sözlü ve yazılı olarak ifade edebilme, eleştirel düşünebilme, fikrî, felsefî ve edebî bir konuyu tartışabilme eğitimi almalıdır. Ayrıca öğrenci; dersler, sınavlar, yarışmalar, etkinlikler, öğretmenler vasıtasıyla kendisine en uygun mesleği ortaöğretimde kısmen belirlemeli ve bu mesleğin gerektirdiği bazı bilgileri iyice öğrenmelidir. Öğrenci müstakbel meslek seçimini doğru yapıp yapmadığını kavrayıncaya kadar sınavlardan geçirilmelidir. Veli, ortaöğretimde, çocuğunun özel yeteneklerinin ve ilgi alanlarının ortaya çıkartılmasını talep etmelidir; çocuğunun hafızasının; sınavlar, salonlar, sınıflar ve bilgi yarışmaları dışında kullanılmayacak bilgilerle doldurulmasına razı olmamalıdır.

Özellikle ülkemizin ihtiyaç duyduğu alanlarda, dünya çapında otorite insanlar nasıl yetiştirilebilir, sorusu üzerinde düşünülmelidir. Her bir alan için eğitim müfredatı ortaöğretimden doktoraya kadar bütüncül bir bakış açısıyla kurgulanmalıdır. Sonra bütün bu kurgular bir araya getirilmeli ve genel çerçevelere oturtulmalıdır. Hâlâ en itibarlı toplantılarda bile, sistemin özü, kurgusu ve misyonu tartışılmamaktadır. Okulların fiziki ihtiyaçlarının karşılanması, öğrencilerin çalışkan ve ilgili olmaları, öğretim üyelerinin sayı, tecrübe, maaş ve akademik unvan bakımlarından iyi durumda olmaları vs., mevcut eğitim sistemini, daha işlek yapar ve ömrünü uzatır; ancak bütün bunlar, skolastik eğitim tarzını faydacı, rekabetçi, uygulamalı ve üretimci eğitim tarzına dönüştüremez.

*Prof. Dr., Süleyman Demirel Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı

Zaman

 


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)