adscode
adscode

Çankaya’nın Kalemşoru

​Tarih tekerrürden ibarettir görüşüne inanan da vardır, safsata diyen de. Ama bazen karşınıza öylesine anekdotlar çıkar ki bu kadarı da olmaz derseniz...

Çankaya’nın Kalemşoru
Milliyet Diyalog
Aradan onlarca, hatta yüzlerce yıl geçse de, olaylar, insanlar, dostluklar, ihanetler, egolar, yalnızlıklar ve en önemlisi de yaşananlar, bu kadar mı birbirine benzer?..
Yaşar Gürsoy’un büyük bir titizlikle kaleme aldığı, Çankaya’nın Kalemşoru, Bilinmeyenleriyle Falih Rıfkı Atay‘ı okurken, emin olun sanki dünü değil, bugünü yazmış dediğiniz, çok olacak.
Atatürk’ü ve Cumhuriyet tarihini yeterince bilmiyormuşuz diye kendinize ve bütün bunları, bize niye anlatmadılar diye de çevrenize hayıflandığınız anların sayısı hiç de az olmayacak...
Ve en önemlisi de dünden bugüne yaşananlardan hiç ders almadığımız, kitabın neredeyse her sayfasında, yüzümüze, tarihin şamarı gibi vuruluyor.
Yarın 17 Ağustos, büyük depremin üzerinden yıllar geçti. Değişen ne var hiç? Oysa aynı deprem yüz yıl önce de, aynı yerde, aynı büyüklükte Falih Rıfkı, henüz 5 aylıkken de yaşanmış.
Sonuç: Eğer ders alınsaydı, 17 Ağustos’ta böylesine büyük acılar yaşanır mıydı?..
Ve onlarca, yüzlerce sosyal olay!..

Herkes okumalı!
Çankaya’nın Kalemşoru’nu, başta, Çankaya’nın yeni sakini, seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere hemen herkes satır satır okumalıdır.
Eminim ki satır aralarındaki pek çok ayrıntı, yediden yetmişe, en tepedekinden en aşağıdakine, en zengininden en fakirine, en yurtseverden en uçlardakine hepinizin ilgisini çekecektir...
100 yıl sonra bugünü yazanlar da acaba bizler için aynı duygular içerisinde olacaklar mı? Onu bilemeyiz ama dünden bugün çok şeylerin değişmediğine, kitap bittiğinde daha bir emin olabiliyorsunuz...

Falih Rıfkı kim?
Falih Rıfkı, Osmanlı İstanbul’unda doğmuş, genç yaşında gazeteciliğe başlamış, İstanbul’un işgalini yaşamış, Mustafa Kemal’e inanmış ve onu tanıdıktan sonra, yaşamı boyunca yanından hiç ayrılmamış bir gazeteci, yazar, politikacı ve her şeyden önemlisi de gözünü budaktan esirgemeyen sıkı bir muhalifmiş.
Sevenleri kadar sevmeyenleri de çokmuş. Ama hep kapalı bir kutu ve güvenilir bir sırdaşmış. Atatürk sonrası, Çankaya sofralarından uzak kalsa da Osmanlı’nın çöküşünden Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşuna, tek partili hayattan çok partili döneme ve en önemlisi de basın tarihimizin bir uçtan diğerine, her karesine şahitlik etmiş.
Bezen tepelerde olmuş, bazen de yerin dibine sokulmuş.
Enteresan ve uzun yaşamı, bir anlamda bizim de tarihimiz olmuş. Atatürk ve Çankaya üzerine çok kitaplar yazdı. Çankaya ve Zeytindağı bunlardan en bilinenleri...

Kişiliği ve yazdıkları
Onu, “Kimin arabasına binerse onun türküsünü söyler“ diye eleştirenler de olmuş, yazdığı her satırı çerçeveletip duvara asanlar da. Atatürk‘ün çok yakınında olduğu için kendisini kıskananların iftiraları ve saldırıları onu bu hale getirdi diyenlere de kulaklarını tıkamış, göklere çıkartanlara da. Ne zengin olmuş ne de fakir. Muhabir ve başyazar da olmuş, gazete patronu da. Siyasette yer almış ama kalemini hiç unutmamış. Sürekli yazmış, sözünü hiç esirgememiş...


Yazının devamı için tıklayınız !

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)