adscode
adscode

Fen Fakülteleri Can Çekişiyor

ÜLKEMİZDE KİMYA BÖLÜMLERİNİN İÇLER ACISI HALLERİ

Fen Fakülteleri Can Çekişiyor
Eğitim

MEVCUT DURUM

Ülkemizde Fen Fakülteleri can çekişiyor. Başta Fizik olmak üzere, Kimya ve Biyoloji bölümlerine talep çeşitli nedenlerden dolayı geçtiğimiz 4 yıl içerisinde son derece azaldı. Bu bölümler birkaç büyük üniversite harici öğrenci bulamamaktadır. Gelen öğrenci kalitesi ise düştü. Ben Kimyacı olmam sebebi ile Kimya bölümleri ile ilgili yaptığım çalışmaları ve düşüncelerimi burada belirtmek istiyorum. Ancak bazı düşüncelerim Biyoloji ve Fizik bölümlerini de kapsadığından bazen Fen bölümleri ifadesini de kullanacağım.

2010 yılında ÖSYM verilerine göre Kimya bölümlerinin ülkemizdeki toplam kontenjanları 1. Öğretimde 4441, 2. Öğretimde 2087 ve toplamda ise 6528 idi. Bu kontenjanlara yerleşen öğrenci sayıları ise sırası ile 4529, 1734 ve toplamda 5993 olarak gerçekleşmişti. Böylece toplam doluluk oranı %91,80 olarak ortaya çıkmıştı. Az da olsa daha 2010 yılında bir sorun olduğu görülmekteydi. 2010 yılında toplam Kimya bölümü sayısı 79 iken bu bölümlerin 39’unun 2. öğretimleri de bulunmaktaydı. Yani toplam Kimya sınıf sayısı 118 idi. Sanırım okuyucular hem sınıf sayısının hem de kontenjan sayısının ülkemiz Kimyager ihtiyacının çok ama çok üzerinde olduğunu söylememe gerek kalmadan anlamışlardır.

2012’ye gelindiğinde bu durum dramatik bir şekilde devam etmiş ve Kimya bölümlerinin doluluk oranı maalesef %37,1’lere kadar düşmüştür. 2013 yılında ise hem Eğitim Fakültelerinin dolayısıyla da Kimya öğretmenliklerinin kontenjanları kapatılıp öğrenciler Fen Fakültelerine yönlendirilmeye çalışılmış hem de Fen Kimya bölümlerinin kontenjanları genellikle 20’ye düşürülüp azaltılmıştır. Yine de bu tedbirler hiç bir işe yaramamış ve görece yüzdesel olarak doluluk oranı artmış gibi görünse de gelen öğrenci sayısı 2013’te bir önceki yıla göre azalmaya devam etmiş ve 2006’dan 1539’a kadar düşmüştür. En az bunlar kadar üzücü olan ise Fen bölümlerine yeterince öğrenci gelmediği için YÖK’ün Fen bölümlerine araştırma görevlisi ve yardımcı doçent kadrosu tahsis etmemesidir. Sanki bu bölümlere öğrencinin gelmemesinin suçlusu bu bölümlere hizmet eden insanlarmış gibi davranılmasıdır. Bunun sonucunda yıllardır Fizik, Kimya ve Biyoloji bölümlerine yeni öğretim elemanları kazandırılamamaktadır. Aşağıda derlediğim tablo sanırım olayın vahametini daha iyi anlatır.

Tablo1. 2010-2013 yılları arasında ülkemizdeki devlet ve vakıf üniversitelerinde Kimya, Kimya öğretmenliği ve Kimya mühendisliği bölüm kontenjanları ve yerleşen öğrenci sayıları

 

2010

2011

2012

2013

 

Kont

YER

Kont

YER

Kont

YER

Kont

YER

Kimya

4441

4259

4334

3305

4136

1794

2184

1428

Kimya (İÖ)

2087

1734

1870

1125

1267

212

221

111

Fen Kimya Toplam

6528

5993

6204

4430

5403

2006

2405

1539

%

%91.80

%71.40

%37.1

%63.99

Kimya Öğretmenliği

523

523

408

408

418

418

------

-----------

 

 

%100

%100

%100

 

Kimya Mühendisliği

2081

2041

2322

2225

2540

2343

2414

2154

 

%98.07

%95.82

%92.2

%89.22

Kimya Mühendisliği İÖ

588

588

588

563

722

310

655

205

 

%100

%95.75

%42.9

%31

Kimya Mühendisliği Toplam

2669

2629

2910

2788

3262

2653

3069

2359

 

%98.50

%95.80

%81.33

%76.86

 

BU NOKTAYA NASIL GELİNDİ?

Aslında bu sorunun cevabı çok basittir. Kontenjanlar gereğinden fazla artırılmıştır. İlkesel olarak üniversite sayısının artırılması dolayısıyla bölüm sayılarının artması ülkemiz için son derece faydalı bir yaklaşımdır. Çünkü temel bilimler tüm uygulamalı bilimlerin de temelidir ve önemi büyüktür. Her üniversite birer kültür ve teknoloji yuvasıdır. Bunu tartışmak abesle iştigal olur. Ancak kontenjanların 40 ila 50’lerden 70, 80 hatta 100’lere çıkarılması üstelik 40’a yakın 2. Öğretim sınıflarının açılması Kimya bölümleri hatta Fen bölümleri için büyük bir hataydı. İkinci öğretimlerin niçin açıldığına kısaca değinmek gerekiyor.

İkinci öğretimler eski başbakanlardan Tansu Çiller döneminde ülkemizdeki üniversite mezun sayısının artırılması amacı ile açıldı. Ancak bu öğretimler bir süre sonra öğretim üyeleri için ek gelir kaynağı haline geldiler. Bu durum bir süre sonra öğretim üyelerini büyük bir çıkmaza soktu. Nasıl mı? Öğretim üyeleri 2002 yılından sonra eriyen ve bir türlü düzeltilmeyen maddi kayıplarını 40-50 saat derse girerek ek ders ücretleri ile telafi ederlerken, araştırma ve geliştirmeyi 2. plana ittiler. Böylece esas amacı Ar-Ge olması gereken öğretim üyeleri olarak bizler birer yüksek lise öğretmeni haline getirilmiş olduk. Ben öğretim üyelerinin özlük konusuyla ilgili burada uzun uzadıya bir değerlendirme yapmayıp, olayı tüm gerçekliği ile anlatan 2 referans vererek okuyucuyu oralara yönlendirmenin bu yazının kapsamı için daha uygun olacağı düşüncesindeyim [1, 2].  Tekrar yazının özüne dönelim yani Kimya bölümlerinin durumuna. 2013 yılına gelindiğinde YÖK Fen bölümleri için 3 temel hamle yaptı.

1. Eğitim Fakültelerinde Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanlarına kontenjan vermedi. Böylece Kimya öğretmeni olmak isteyenlere adres olarak Fen Fakültelerini gösterdi.

2. Çoğu Kimya bölümünün kontenjanlarını 20’ye indirdi. Burada bazı Kimya bölümlerinin kontenjanlarına hiç dokunulmadığını da belirtmek isterim.

3. Bazı Fen Kimya bölümlerine kontenjanı tamamen kapatırken 4’ü hariç diğer Kimya bölümlerinin 2. öğretim kontenjanlarını da kapattı.

Böylece 2013 yılında 55’i Normal (örgün) öğretim 4’ü ikinci öğretim olmak üzere 59 sınıfa öğrenci alımı yaptı. Ancak sonuç yine hüsrandı. Büyük ve köklü üniversiteler harici Kimya bölümlerinin hiçbiri kontenjanlarını dolduramadılar. 4 adet ikinci öğretim bile büyük üniversiteler de olmasına rağmen boş kaldılar. Yani 2010 yılında başlayan sorun 2014’e yeni girdiğimiz şu günlerde hala devam etmektedir.

 Yukarıda belirttiğim üzere YÖK düzenleyici kurum olması sebebi ile bir takım yerinde ancak geçici düzenlemeler yapmış olsa da sorunun kaynağına inilmediği için net bir çözüme ulaşılamamıştır. Zaten sadece YÖK’ten bir şeyler beklemek de sanırım çok doğru olmaz. YÖK kontenjanları indirmekle uzun yıllar boyunca yaptığı hatadan dönmüş olabilir. Ancak olay çok daha yapısal düzenlemeleri gerektirdiğinden büyük resme bakmanın daha doğru olacağına inanıyorum. Ben aslında esas görevin bu yapısal önlemleri alacak olan TBMM’e düştüğünü söylemek isterim. Bu konuda da okuyucuları gereksiz pek çok rakama ve bilgiye boğmadan yine bir referansa yönlendirmenin doğru olacağı kanısındayım [3]. Ancak ben ana noktalara vurgu yapmak gerektiği düşüncesindeyim.

 

Ülkemizde 5 temel alanda Kimya öğretimi yapılmaktadır.

a) Meslek liseleri bünyesindeki Kimya Liseleri; mezunları Kimya teknisyeni unvanı alırlar.

b) Meslek yüksek okulları bünyesindeki Kimya bölümleri; Mezunları Kimya teknikeri unvanı alırlar.

c) Eğitim Fakülteleri bünyesindeki Kimya öğretmenliği bölümleri; Mezunları Kimya öğretmeni unvanı alırlar.

d) Fen Fakülteleri bünyesindeki Kimya bölümleri; Mezunları Kimyagerlik unvanı alırlar.

e) Mühendislik Fakülteleri kapsamındaki Kimya mühendisliği bölümleri; Mezunları Kimya Mühendisi unvanı alırlar.

1982’den önce ülkemizde Kimya Fakülteleri vardı ve hem Kimya öğretmenleri hem de Kimyager ve Kimya mühendisleri bu Fakültelerde yetiştirilirlerdi. 1982’den sonra ise Kimya mühendislikleri Mühendislik Fakülteleri bünyesine, Kimya öğretmenliği bölümleri Eğitim Fakülteleri kapsamına, Kimyagerlik bölümleri ise Fen Fakülteleri kapsamına alındı ki bence yanlışlıkta burada başladı.  Çünkü müfredat gereği Kimya mühendisliği, Kimyagerlik ve Kimya öğretmenliği müfredatından farklı olsa da Kimyagerlik ve Kimya öğretmenliği bölümlerinin müfredatları arasında Kimya dersleri açısından temelde hiçbir fark yoktur. Kimya öğretmenliği bölümlerinde okuyanlar Kimya derslerinin yanı sıra pedagojik formasyon dersleri de alırlar, o kadar. Yani Kimyagerlik ve Kimya öğretmenliği diye iki ayrı bölüm kurarak ayrı kadrolar, laboratuarlar yapmak kaynak israfından başka bir sonuç doğurmamıştır. Çünkü Kimya öğretmenliği bölüm mezunlarına Kimyagerlik hakkı tanınmasa da Kimyagerlik bölüm mezunları hatta Kimya mühendisliği mezunları yapılan düzenlemelerle Kimya öğretmeni olabilmişlerdir. Nitekim şu anda bir istatistik yapmaya gerek olmadan MEB’da ve özel eğitim kurumlarında çalışan Kimya öğretmenlerinin çoğunluğunun Fen Kimya bölüm mezunları olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz.

Tüm bunlar bir yana liselerde de bir şeylerin ters gittiği muhakkak. 2013 yılı YGS ve LYS sonuçlarına bakıldığında öğrencilerin Fen bilimleri sorularından adeta kaçtığını görmekteyiz. Öğrencilerimizin büyük çoğunluğu Fizik, Kimya ve Biyoloji sorularına hiç dokunmamışlar ya da çok başarısızlar [4]. Aşağıdaki grafik son 3 yılın LYS2 Kimya test sonuçlarını göstermektedir. Fizik ve Biyoloji de çok farklı değildir. 2013 yılında 315.939 son sınıfta okuyan ya da mezun öğrencinin 30 Kimya sorusunda doğru ortalaması 10.19’dur. Fizikte ise 6.46’dır. Aşağıdaki tabloda alt eksen soru sayısı, sol eksen ise öğrenci sayısıdır. 2013 yılı eğrisine bakıldığında en yüksek pik öğrenci sayısı 22000 civarındadır. Bu da yaklaşık 8.5 doğruya denk gelmektedir. Yani en kalabalık öğrencinin Kimya ortalaması 30 soruda 8.5’dur. Tüm Kimya sorularını doğru cevaplayan öğrenci sayısı ise maalesef 2013 yılında bu 3 yılın en kötüsü. Eğri 0’a temas etmiş durumda. Bu sonuçlar geleceğimiz için pek iç açıcı olmasa gerek.

Grafik 1. Son 3 yılın LYS2 Kimya Testi Doğru Sayıları Dağılımı

ÇÖZÜM İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

1. YÖK’ün Kimya bölümlerinin kontenjanlarını azaltma kararı doğrudur. Ancak eksiktir. Çünkü bazı bölümlerin kontenjanları hala düşürülmemiştir. Tüm Kimya bölümlerinin kontenjanları 20’de sabitlenmeli toplam kontenjan sayısı 1200’ü geçmemelidir. En son kontenjan 2013’te 2405’tir. Bu da kontenjanların % 50 daha azaltılması gerektiğini göstermektedir.

2. Mevcut 4 adet 2. öğretim de kapatılmalı ve bir daha hiçbir Fen bölümüne ikinci öğretim açılmamalıdır. Ancak öğretim üyelerinin ders ücretine mecbur bırakılması da önlenmelidir. Öğretim üyelerinin esas görev tanımları araştırma-geliştirme olmalıdır. Ders vermek ikincil bir görev olmalıdır. Yani öğretim üyeleri esas olarak araştırmacı olduklarından dolayı maaş almalıdırlar ders verdiklerinden dolayı değil.

3.  Meslek yüksek okulları bünyesindeki 2 yıllık Kimya bölümleri kapatılmalıdır. Çünkü her 4 yıllık Fen Kimya bölümü zaten 2 yıllık Kimya teknikerliği diplomasını verebilmektedir. O halde artık ilçelere bile açılan bu bölümler kaynak israfına son vermek adına ortadan kaldırılmalıdır. Aslında Fen Kimya bölümlerinin altında Kimya ve Kimya teknikerliği diye 2 proğram açılabilir. Bunların müfredatları farklı olabilir. İlkinden mezun olanlara hem Kimyagerlik hem de Kimya öğretmenliği hakkı tanınırken, ikincilere yine Kimya teknikerliği unvanı verilebilir.

4. Eğitim Fakültelerindeki Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanları tamamen kapatılmalı, öğretim kadroları Fen Fakültelerine aktarılmalı, oradan gelecek öğretim üyeleri için Kimya Eğitimi adı altında Fen Kimya bölümlerinde yeni anabilim dalı oluşturulmalıdır. Zaten kadrolara bakıldığında Eğitim Fakültelerinin Fen Fakültelerine oranla çok az öğretim üyesi istihdam ettiği görülecektir. Ayrıca laboratuar imkanları da Fen Fakülteleri ile kıyaslanamayacak kadar az imkanlara sahiptir. Bunun sonucu olarak İsmet Berkan gibi bu alanda değerli görüşleri olan bir gazeteci şöyle bir ifade de bulunmuştur. “Ben çocuğumun Eğitim Fakültesindeki bir bölümden ziyade Fen Fakültesindeki aynı bölümden mezun olmasını tercih ederim”.

5. Çok daha can alıcı yapısal bir sorun da Kimyagerlerin özel sektörde iş sahalarının başta Kimya mühendisleri olmak üzere, maden, çevre, malzeme, metalurji, gıda hatta ziraat mühendisleri tarafından işgal edilmiş olmasıdır. Bunun en önemli sebebi hiçbir bilimsel alt yapısı olmayan bir algı hatta yanılgıdan ibaret olmasıdır. O da Kimya mühendisinin Kimyagerin yaptığı işleri de yapabileceği yanılgısıdır. Yukarıda ifade ettim. Kimyagerlik ve Kimya mühendisliği bölümlerinin müfredatları farklıdır. Dolayısıyla iş tanımları ve görev sahaları da farklıdır. Ancak “mühendis” kelimesi özellikle özel sektörde büyük bir bilgi kirliliğinin sonucu olarak Kimyagerin iş alanlarının yok edilmesine sebep olmuş ve olmaktadır. Temel olarak bir işletmede laboratuarda Kimyager, işletmenin içerisinde ise Kimya mühendisi çalışır. Tabii ki özel durumlar vardır. Ancak genel durum bahsedildiği gibidir. Öyle de olmalıdır. Aksi halde Kimyagerlik bölümlerini kapatmak ve sadece Kimya mühendisi yetiştirmek gerekir ki bu da bilim ve teknolojinin kuralları ile bağdaşmaz. Nitekim bu iki meslek grubu ile ilgili 15.02.1954 tarih ve 6269 sayılı “Kimyagerlik ve Kimya Mühendisliği Hakkındaki Kanunda” birinin diğerinin üstünde olduğuna dair hiçbir ifade bulunmamaktadır.

6. Fen bölümlerine kadro talepleri serbest bırakılmalıdır. Doktoralarını bitirmiş insanlar daha fazla mağdur edilmemelidir. Bir insana verilecek kadro için tek şart o insanın bunu hak edip hak etmediğidir. Yoksa o bölümü öğrencinin tercih edip etmemesi değildir. Bu bir garabettir.

7. Ülkemizde Fen eğitimini ilkokuldan itibaren önemseyip öğrencilere Fen bilimlerini sevdirecek eylemler yapılmalı MEB ve üniversiteler birlikte hareket ederek öğrencilerimize Fizik, Kimya ve Biyolojiyi sevdirebilmeliyiz. Onlara tüm teknolojik gelişmelerin temelinde Fen bölümlerinin olduğunu gösterebilmeliyiz.

Bugün ülkemizin 2023 yılı hedefleri bulunmaktadır. İhracatımızın 500 milyar dolar mertebesine ulaştırmaktan bahsetmekteyiz. Tüm kamu kurumları ve özel sektör kurumları bu hedefe kendilerini şartlandırmış görünüyorlar. O halde bu nasıl olacak Fen bölümlerini yok ederek mi? Bu bölümlere gelen öğrenci kalitesini düşürerek mi? Size çarpıcı bir iki sonuç vereyim. 2010 yılı Boğaziçi ve ODTÜ Fen Kimya bölümleri puanları 484.173 ve 440.116 iken 2013 yılında bu puanlar sırası ile 406,88901 ve 351,29916’ya düşmüştür. Bu ne demektir? Bu Kimya bölümlerine gelen öğrenci kalitesinin inanılmaz derecede düştüğünü gösterir. Üstelik bunlar ülkemizin iki köklü üniversitelerinin sonuçlarıdır. Anadolu’daki onlarca bölümün puanları söylemeye dilim varmıyor ancak maalesef 200’lerdedir.

Böylece günümüzde araştırma ve geliştirmenin farkına varan özel şirketlere biz öğretim üyeleri artık düşük kalitede Kimyager göndereceğiz demektir. Öyleyse bu Kimyagerler dünya ile nasıl rekabet edecek, nasıl üretecek, nasıl geliştirecek. Son yıllarda kamu ve özel sektörde kurulan binlerce laboratuarı bu insanlar nasıl başarıya ulaştıracaklar. Yoksa sadece başkalarının ürettiğini satan satış temsilcileri mi olacaklar? Özet olarak tüm paydaşların bir an evvel, daha fazla gecikmeden telafisi imkânsız sonuçlar doğurmadan bu probleme eğilmeleri ve üzerlerine düşeni yapmaları gerekmektedir. Problem çok boyutlu olduğu için TBMM, hükümetimiz, MEB, YÖK ve üniversiteler el birliği içerisinde bir eylem planı içerisinde radikal tedbirler almalı ve kişilerin ya da küçük grupların değil toplumun iyiliği düşünmelidirler. 

 

 

 

 

KAYNAKLAR

1. Tekin Akgeyik “Ulusal ve Uluslar arası Karşılaştırmalarla Öğretim Üyeliği Maaşı Tespitler ve Bir Model Önerisi” ISBN: 978-605-4023-27-1 SETA Vakfı 1. Baskı Ağustos 2013

2. Prof. Dr. Muammer Yaylalı “Türkiye’de Akademisyenlerin Özlük Haklarının Mevcut Durumu ve Özlük Haklarının İyileştirilmesi Raporu” ÜAK raporu.

3. Prof. Dr. Emre Dölen “Türkiye’de Kimya Öğretiminin Tarihçesi” Türkiye Kimya Derneği Yayınları No:21 1834-1982.

4. http://www.osym.gov.tr/dosya/1-69292/h/2013-lyssayisalbilgilerbasin.pdf

 
www.egitimajansi.com

 

 


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)