adscode
adscode

Türkiye’de İngilizcenin Yaygınlaştırılması ve Dilsel Şiddet Aracı Olarak İngilizce

Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Eser Ördem'in İngilizcenin yaygınlaşması konusunda yazdığı eleştirisi yazısı:

Türkiye’de İngilizcenin Yaygınlaştırılması ve Dilsel Şiddet Aracı Olarak İngilizce
Konuk Yazar
Güncelleme : 31-Jan-20 15:29

Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve YÖK’ün 1934’te kurulan British Council ile İngilizceyi son dönemde yaygınlaştırma politikalarının gözden geçirilmesi ve bu politikalarla eleştirel bir bakış geliştirilmesi gerekmektedir. Çünkü British Council’ın tarihine bakıldığında İngilizceyi kolonyal, postkolonyal ve neokolonyal amaçlarla yayma hedefinde olduğu açıkça görülmektedir (Bryne, 2013; Pennycook, 2017). YÖK’ün son yıllardaki uygulaması olan Akademik Teşvik Ödeneği bağlamındaki İngilizce yaptırımlar da Türkçeyi ve diğer uluslararası dilleri ikincil hale getirmektedir. Osmanlı’dan bu yana yabancı okullar dâhil hiçbir dönemde bu kadar ikinci dil odaklı (İngilizce) bir dönem yaşanmamıştır. Yabancı okullar, Emperyalist ülkeler Osmanlı’yı birçok yabancı okul açılması yönünde zorladılar ve belli oranlarda başardılar. Fakat bu kez, bu gün Türkiye’de bir dil politikası olarak okulöncesinden profesörlüğe kadar sadece İngilizcenin tercih edilmesi trajik bir uygulama olarak düşünülmelidir Nitekim İngilizcenin küresel bir dil olarak gösterilmesini Phillipson (2017) bir efsane olarak görmektedir. Dolayısıyla İngilizcenin hızla yaygınlaştırılması, akademisyenlere, araştırmacılara, öğretmenlere ve öğrencilere bir anlamda bir kültürü zorunlu olarak edindirme ve hatta aşılama olarak görülmelidir denilebilir. Türkiye'de Afrika kökenli öğrencilerin sayısı artmasına rağmen henüz bir Afrika dili merkezi hatta dünya dilleri merkezi kurulmamıştır. 1944 ve 1945 yıllarında kurulan Dünya Bankası ve IMF’nin amaçlarından birinin de İngilizce’nin yaygınlaştırılmasıdır (Phillipson, 1992). Dolayısıyla, Türkiye, aslında British Council, Dünya Bankası ve IMF ‘nin ekseni etrafında yoğun bir şekilde İngilizcenin etkisi altındadır.

Esasında bizim İngilizce ya da herhangi bir dile dil bilimsel ya da sosyal düzeyde hiçbir karşıtlığımız söz konusu olamaz. Dünyada şu anda 7111 dil ( nerdeyse 300’ü ü işaret dili) bulunmaktadır ve Türkiye’de 7111 dilden sadece 27’si temsil edilmektedir. Bu temsil edilen dillerden İngilizce 138 bölüm ile Türkiye’de en başta yer almaktadır. İngilizceden sonra Almancanın ikinci dil olarak etkisi yüzde 6, Fransızcanın etkisi yüzde 4, Arapça bölümlerinin etkisi yüzde 2 ve diğer dillerin oranı yüzde 1 ya da altındadır. İngilizceyi sadece ekonominin ve batılılaşmanın bir koşulu olarak görmek ve bu koşulu Türkiye’de yaşayan insanlara zorunlu hale getirmek British Council, Dünya Bankası ve IMF’nin istediği neokolonyal ve neoliberal politikaların yoğun etkisi altına girmek anlamına gelmektedir. Çünkü İngiltere ve Amerika 1940’lı yıllardan beri dünyada İngilizce ile dil emperyalizmi yaparak bir anlamda postkolonyal bir süreci hızla devam ettirmektedir (Phillipson, 1992). Bu kurumların kendi ülkelerindeki insanlara İngilizce dışında bir dil öğretme çabalarının olmaması, yabancı dil konusundaki bu politikalarında samimiyetsiz, dahası hesaplı olduklarını göstermektedir. Neoliberal açıdan da İngilizce kitaplarının ve ürünlerinin Türkiye’de satışlarına bakıldığında bu kurumların ticari kaygılarını ve kar amaçlarını gözden uzak tutulmamalıdır. Hatta bu kaygıların ve amaçların merkezi konumda olduğu söylenebilir. Dolayısıyla İngiltere ve Amerika, postkolonyal boyutta kültürel etki ve neoliberal boyutta kapitalist etkide bulunarak diğer dillerin yok olmasına da neden olmaktadır. Ayrıca İngilizce konusunda son dönemde British Council ile bu kadar dil politikası geliştirilirken diğer diller konusunda bu kadar yoğun politika geliştirilmemesi düşündürücüdür.  

Ana dilde ya da İngilizce dışında bir dilde yayın yapmak isteyenler özgür bırakılmalıdır. Çünkü bu durum dilbilimsel insan haklarına karşı bir hak ihlalidir (Skutnabb-Kangas, 2000). 1980’li yıllardan beri yapılan LYS, YKS, YDS, YÖKDİL, KPDS, ÜDS ve ilköğretim, ortaöğretim lise düzeylerinde ulusal düzeyde yapılan İngilizce sınavları kesinlikle en kısa sürede kaldırılmalıdır. Nitekim dil öğrenimi açısından akademik anlamda üretici düzeyde (yazma ve konuşma) önemli bir şey sağlamamaktadır. Bu anlamda İngilizce,  topluma bir dilsel şiddet olarak uygulanmaktadır. Türkiye, tüm dillerde üretici temelli değerlendirme yapmalı. Bu sınavlar hazırlanırken özel durumu olanlar (disleksi, otizm, yavaş öğrenme, yavaş konuşma…) kesinlikle göz önünde bulundurulmalı. Benzer duyarlık eşit düzeyde işaret diline gösterilmeli ve Türk işaret dilini öğrenenlerin başka bir işaret dilini ikinci dil olarak eşit öğrenme fırsatları olmalı.  III. Selim ile 1789’da başlayan Fransızcanın müfredata girmesinden itibaren Türkiye’nin ikinci dil konusunda üretime (konuşma-yazma-stratejik yeti geliştirme) yönelik önemli bir ilerleme kaydettiği söylenemez. Özellikle 1950 ve 1980 sonrası İngilizce-temelli ikinci dil politikalarının değiştirilmesi gerekmektedir. Bu toplumda yapılan dilbilgisi ve anlama (okuma-sözcük bilgisi) temelli tüm İngilizce sınavlar en kısa zamanda tarihe karışmalı ve belki de bir utanç olarak Türkiye’nin ikinci dil tarihinde yer alacağı söylenebilir. Çünkü İngilizce, yıllarca topluma maddi kayıplar yaratmasının yanı sıra dilsel şiddete dönüşmüş ve toplum İngilizce sınavını geçmekten başka bir şey düşünemez hale gelmiştir. Bugün Türkiye’de İngilizce uğruna yıllarını kaybeden birçok çocuk, ergen, genç yetişkin ve yetişkin bulunmaktadır. Önerimiz, dünya dilleri merkezlerinin kurulması, dil seçiminin özgür bırakılması, doçentlik ve diğer tüm eğitim ve idari yükselmeler için İngilizce şartının kaldırılmasıdır. Tüm insanlara olduğu gibi tüm dillere eşit mesafede yaklaşarak insanlara istediği dili öğrenme fırsatı katılımcı bir yaklaşımla sunulmalıdır. Ayrıca yeni yapılacak değerlendirmelerin/testlerin kesinlikle üretim temelli (konuşma-yazma) olması gerekmektedir. Bu bağlamda çeviri ve çevirmenlik kurumlarının daha işlek hale getirilmesi, üniversitelerde tercüme bürolarının kurulması sağlanabilir.

Kaynakça

Byrne, A. (2013). The British Council and the British World, 1939-1954. (1939-1954 yılları arasında British Council ve İngiliz Dünyası/İmparatorluğu). Groupe de Recherches Anglo-Américaines de Tours13, 21-43.

Pennycook, A. (2017). The cultural politics of English as an international language (Uluslararası bir dil olarak İngilizcenin Kültürel Politikası). London : Routledge.

Phillipson, R. (1992). Linguistic imperialism (Dil bilimsel emperyalizm). Oxford: Oxford University Press.

Phillipson, R. (2017). Myths and realities of ‘global’English.( Küresel İngilizcenin efsaneleri ve gerçekleri). Language Policy16(3), 313-331.

Skutnabb-Kangas, T. (2000). Linguistic genocide in education – or worldwide diversity and human rights?  ( Eğitimde dil bilimsel soykırım- ya da dünya genelinde çeşitlilik ve insan hakları?). Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum.

 

 

Eser Ördem
Dr. Öğretim Üyesi
Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi

Mütercim Tercümanlık Bölümü

 

 

 

Önemli not:

Bu bölümde yazılar editörlerin hiçbir müdahalesi olmadan geldiği şekliyle yer almaktadır. Yer alan yazıyla ilgili muhatap yazarın kendisidir.

 

 


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)