“Şans, doğru zamanda doğru yerde olmaktır.” sözü kime aittir bilmiyorum ama şans konusunda söylenmiş birçok söz içerisinden, ilk duyduğum günden bu yana bende karmaşık duygular uyandıran, üzerine düşünülmesi gerektiğine inandığım bir söz. Gündelik hayatımızın birçok alanında bu sözün haklılığını, güzelliğini ve yerindeliğini ispatlayacak birçok örnek bulmamız ve sıralamamız mümkün. Her şeyden önce şanslı doğmak diye bir şey var. Bulunduğun şehrin, coğrafyanın, sosyal çevrenin ve ailenin imkanlarından yaralanmayı kastederiz. Öte yandan günlük koşuşturmaca içerisinde örneğin şanslıysak durakta çok beklemeden otobüse binebiliriz. Alışverişlerimizi, ihtiyaçlarımızı daha ucuza getirebiliriz. Bizi candan seven dostlarımız, arkadaşlarımızla hayatımızı mutlu geçirebiliriz. Tüm bunlar için doğru zamanda doğru yerde doğru ilişkiler kurmamız yeterli. Dediğim gibi listeyi istediğimiz kadar uzatabiliriz.
Ama biz listeyi uzatmak yerine doğru zamanda doğru soruları soralım:
Eğitimde şans olur mu?
Şanslı kuşaktan söz edilebilir mi?
Bir kuşağın şansını ya da şanssızlığını belirleyen unsurlar nelerdir?
Bu unsurlarla baş ederek şanslı ya da baş edemeyerek şanssız olmak mümkün mü?
Bu soruların hepsine cevap vermemiz bir yazıya sığdırılamaz belki ama yine de sonda söyleyeceğimizi başta söylemiş olalım; bir kurumsal yapı içerisinde şanstan söz ediliyorsa aslında bir anlamda kuralsızlıktan, sistemsizlikten söz ediliyor demektir. Bu durum o kurumun tüm paydaşları için geçerlidir. Yani konumuz olan eğitimin paydaşlarına bakacak olursak, eğitim sistemi içerisinde şanslı öğrenci, şanslı öğretmen, şanslı yönetici, şanslı bürokrat ya da şanslı bakandan söz etmek demek aslında sistemsizliği kabul etmektir. Peki, tersi geçerli midir? Yani şanssızlıktan söz ettiğimiz durumlarda da sistemsizliğin geçerli olduğunu kabul edebilir miyiz? Kesinlikle evet! Çünkü sistem demek bireysel farklılıkların ve coğrafi özelliklerin yarattığı belirsizlikler ve göreliliklerin dışında şansa çok izin vermeyecek biçimde organize olmuş bir yapı demektir. Yani sistemin içinden geçen insanların “ben şanssız bir dönemdeydim” ya da “şanslıydım, şöyle bir eğitim aldım” gibi cümleler kurmaları ya da bu yönde inançlara sahip olmaları o sistem adına ciddi problemlerin varlığına işaret eder. Çünkü eğitim sistemini içinden geçilecek bir labirente benzetirsek hangi yollardan geçersek hangi kapılara ulaşacağımız, hangi kapıları tercih edersek nasıl sonuçlar elde edeceğimiz, elde ettiğimiz sonuçları nerelerde nasıl değerlendireceğimiz önceden belirlenmiş olmalı. Eğer labirentin (eğitim sisteminin) içinde bireyler kayboluyorsa, elde ettikleri sonucun ne işe yaradığı belli olmuyorsa ya da sonuçlar ön görülemeyen kazançların elde edilmesine yol açıyorsa işi şansa bırakmışız demektir. Şansla yürütülmeye çalışılan sistemlerde kayıp kuşaklardan, boşa harcanan çabalardan, savrukça kullanılan enerjiden, insani değerlerin ve inançların erozyonundan, güvensizlikten ve giderek sosyal çözülmelerden söz edilir hale gelir. Böyle bir toplumsal yapıda, kendine saygı duyulmadığını hisseden bireylerin, genellikle, başkalarına saygı duyması da beklenemez. E, artık bu aşamadan sonra bir arada yaşamanın güçlüklerini, zorluklarını belirtmemize bile gerek yok.
Oysa kurumsal yapıları güçlü/köklü olan toplumlar demokratik bir çoğulculukla, ayakları sağlam biçimde yere basan bir eğitim yapılanması oluşturarak birçok güçlüğün kolayca üstesinden gelebilirler. Bu toplumlar işi şansa bırakmadan bireylerin layık olduğu eğitimi almalarını sağlayabilir. Bireyler ancak böyle toplumlarda evrensel standartlarda haklarını kullanabilmeyi talep edebilirler. Ayrıca kurumlar da bu hakların kullanılabilmesi için bireyleri teşvik eder. Bireyler, işi şansa bırakmadan eğitim yolculuğuna başlarken sonucun neler olabileceğini kestirebildikleri için geleceğe ve topluma güvenle bakabilirler.
Özellikle eğitim sisteminde, işi şansa bırakmak, bulanık suda balık avlamak gibidir, oltaya neyin takılacağını bilemeyiz. Geleceği bilememek, görememek, tahmin edememek doğal olarak her bireyde tedirginlik yaratır.
Ama şunu da unutmamak ve birbirine karıştırmamak gerekir; bireylere şans vermek ayrı, bireylerin şans eseri, tesadüfen yolunu bulması ayrı bir şeydir.
Son günlerdeki söylentilere kulak kabarttığımızda eğitim sisteminin yine değişeceği beklentileri toplumda iyice artmış durumda. Öte yandan yerleştirmelerin, tercihlerin, sonuçların yarattığı yoğun bir dönemden geçerken; tüm bireylere şans verilen ama tesadüflere bırakılmamış bir eğitim sisteminin oluşturulması temennisi sanırım en önemli dileğimiz haline geliyor.