adscode
adscode

Mustafa Kemal’in Haymana’sı (2)

Kurtuluş Savaşı’nda Haymana Sempozyumu’yla ilgili o kadar çok anekdot kaldı ve dünkü yazıya, o kadar çok geri dönüşler oldu ki ikinci yazı kendiliğinden geldi...

Mustafa Kemal’in Haymana’sı (2)
Milliyet Diyalog
Haymana, Ankara’nın hemen burnunun dibinde, kaplıcalarıyla ünlü, Anadolu’nun en büyük buğday ambarlarından biri.
Ve mum dibine ışık vermez atasözünün de en güzel örneği. Tarihle ve devleti kuran kadrolarla bu kadar iç içe olup, sonra da unutulan herhalde başka bir kent yoktur...

57. Tümen
Büyük Zafer’in kazanılmasında, neredeyse yüzde 80’i şehit olan 57. Tümen’in ne büyük fedakârlıklar yaptığını dün yazmıştım.
Tarihçiler aradı, Çanakkale Zaferi’nin kazanılmasında da yine 57. Tümen’in inanılmaz azmi ve başarıları varmış.
Askerlikten anlamam, aynı 57. Tümen mi, yoksa bölgelere göre değişiyor mu, bilmiyorum ama bu 57. tümenler başka ülkelerde, hele hele Amerika’da olsaydı ne filmler çevrilirdi.
Senaristlere, dizicilere önerimiz, ne olur bu konuda tarihçileri dinlesinler, eminim ki bugünkü reytinglere taş çıkartacak kahramanlık destanları yakalayacaklardır...

Hayme Ana’dan Haymana’ya
Haymana’nın Milli Mücadele’deki yeri konuşulurken, farklı bir açılım daha getirildi ve isminin nereden geldiği anlatıldı. Hayme Ana, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Bey’in annesi ya da anneannesinin adıymış. Söğüt’e giderken sularıyla meşhur Haymana’ya ve güzelliklerine hayran kalmış ve uzunca bir mola vermiş. Bu süreçte, halka kendisini o kadar çok sevdirmiş ki, o gün bugündür önce Hayme Ana diye, sonra da Haymana diye anılmış...

Bir tas ayranın hikâyesi
Türkleri ve Müslümanları önce Avrupa’dan sonra da Anadolu’dan adım adım dışarıya atma hırsının yüzyıllarca süren istilacı ruhuna Fatiha okunan son durağın Haymana olduğunu nedense ancak 90 yıl sonra hatırlayabildik...

Sempozyum çerçevesinde, biraz gerilere gidince, kendimizle ilgili de çok ilginç anekdotlar ortaya çıktı.

Milli Mücadele’nin aile büyüklerimizin yaşadığı topraklarda geçtiğini, Mustafa Kemal’den İsmet Paşa’ya, dönemin tüm ünlü komutanlarının orada görev yaptıklarını hep duyuyorduk. Hatta babaannemizin daha çocukken Mustafa Kemal’e bizzat ayran ikram ettiğini hep duyardık. Hemen her ailenin de benzer hikâyeleri vardı. Babaannem, ben çok küçükken vefat etmişti. Kendisi için tam bir Osmanlı kadını denirdi.

Milli Mücadele yılları ve Mustafa Kemal, kendisini o kadar etkilemiş ki iki oğlundan birine Mustafa, diğerine de Kemal adını vermiş!..
Bugüne kadar bu ayrıntıyı hiç düşünmemiştim, sempozyumun derinliklerine yolculuk yaparken, taşlar yerli yerine oturdu...

Karagedikli Mustafa Ağa
Dedim ya, bizim buralarda hikâye çok ve biz bunları tarihi bir sempozyumda yeni duyuyoruz. Yunan orduları Ankara’ya dayandığında, ordu perperişan, bir yanda yorgunluk ve yoksulluk, öte yanda iç isyanlar ve Ankara hükümetinin tam takır hazinesi. Zafere susamış bir milletin umutları da en büyük mahalle baskısı. İşte böylesi bir ortamda, Mustafa Kemal, Haymana’nın köylerinden birinin biraz varlıklı olanına, üç beş koyun kesseniz de, askerin midesi et görse der, cevap ilginç ama sonrası çok daha ilginç. Ağa, öyle üç beş koyunla bu savaş kazanılmaz diyerek, tüm sürüsünü orduya bağışlar. Ordu da kendisine, savaştan sonra ücretinin ödeneceğine dair bir belge verir. Ve ağanın torunları şimdi o belgeyi bir şeref payesi olarak gururla taşıyorlar...
Bölgedeki savaş o kadar çetinmiş ki toprak yedi yıl boyunca hiç ürün vermemiş...

Hacı Bayram’da ilk cuma
Halka açık olan böylesi sempozyumlarda, tarihçiler belgeleriyle, katılımcılar da duyumlarıyla geçmişe ışık tutuyorlar. Üzerinde konuşulan önemli ayrıntılardan biri de 23 Nisan 1920’de kurulan ilk Meclis’in, aynı gün Hacı Bayram Camii’nde kılınan ilk cuma namazının ayrıntılarıydı. Tamamen ayrı bir yazı konusu ve eminim ki Ankaralıların pek çoğu da Hacı Bayramı Veli’den Fatih Sultan Mehmet’e uzanan bu ilginç anekdotlardan haberdar değildir...

Kayıp trilyonlar
Tarih, müthiş bir alan, eğer onu hobiye dönüştürebilirseniz, büyük keyif alırsınız. Nerede başlar, nerede biter, ne kadarı doğru, ne kadarı abartılı bilemezsiniz. Çünkü nereden baktığınıza bağlıdır. Tıpkı bugünü yorumlayamadığımız gibi...
6-7 ay önce, Genç Bakış için Bosna’ya gitmiştik. Hemen her konuda ilginç sohbetler oldu. Çoğu da savaş üzerineydi. En büyük desteği Türkiye’den gördüklerini sık sık dile getirdiler. Ve konu bir ara öyle bir noktaya geldi ki ağzımız açık kaldı, ne yorum yapabildik, ne de daha fazla sorgulayabildik... Biliyorsunuz, dönemin Başbakanı Erbakan’ı, bugünün ve dünün cumhurbaşkanları Erdoğan ve Gül’ü de içine alan bir “Kayıp Trilyon” davası var. Kimi aklandı, kimi de ceza aldı. Ve sanıyorum dava hâlâ da devam ediyor. Konuyla ilgili olarak aktarılan o anekdot şuydu:
“Erbakan Hoca’dan bize çok büyük destek geldi. Silahların çoğu da onunla alındı. Ve eğer o silahlar olmasaydı, belki de biz bugün hiç olmayacaktık. Duruşmalar sırasında Erbakan Hoca’ya gidip, şahitlik yapmak istediğimizi bildirdik, kabul etmedi. Bırakın bu böyle bilinsin”...

Yazının devamı için tıklayınız...

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)