Berlin’de, Bellevue Sarayı’nda düzenlenen ve Başbakan Angela Merkel’in de katıldığı törende, Özlem Türeci ile Uğur Şahin’e Almanya’nın “Yıldızlı Büyük Liyakat Nişanı” takdim edildi.
Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier burada yaptığı konuşmada, “Dünyanın her yerinden birçok insan performansınızı ‘aşı mucizesi’ olarak nitelendiriyor. Etkileyici bir kurucu çift, en iyi araştırmacı, bilgi kahramanları ve hatta bir dünya kurtarıcısı olarak tanımlanıyorsunuz. Birçoğu, keşfinize bir milliyet kazandırmak için başarınızı toplamaya çalıştı. Ancak aşının uyruğu yoktur ne Alman ne Türk ne de Amerikan. Birlikte özgürlük ve saygı içinde çalışıldığında, siyasi, sosyal ve kültürel sınırların ötesinde birbirleriyle yeni bir şeyler yapmaya cesaret edilirse iyi bir şeyler meydana getirilir ve böylece toplumumuza iletilebilir. Sizler tüm dünyadaki insanlar için bir örneksiniz” ifadelerini kullandı.
Salgının kıtalar, siyasi sistemler, dinler veya gelir arasında ayrım yapmadığını vurgulayan Steinmeier, “Salgın hepimizi tehdit ediyor ve bu ancak birlikte aşılabilir” diye konuştu.
Bir fabrika işçisinin çocuğu için ulaşması zor bu hayali gerçek kılan Şahin ve eşi Türeci’yi, bize ve insanlığa bu onuru ve güveni yaşattıkları için ayakta alkışlıyoruz...
Özel okullar?..
Pandemi nedeniyle özel okulların çoğu zorda.
Daha acısı, buna sevinenler var!
Peki, bu okulların kapısına kilit vurulursa, mağdur olan kim olacak?
Daha da önemlisi, devletin üzerindeki yük daha da artmayacak mı?
Ve zaten kıt kanaat olan parasını, çocuğunun geleceği için harcayanlara karşı bu öfke niye?..
Eğitim, kamusal bir sorumluluk. Özellikle de zorunlu temel eğitim. Yani devlet, 12 yıllık temel eğitim konusunda ve sonrasında, çocuklarımıza en iyi eğitim olanaklarını sağlamak zorunda.
Peki, bu en temel görevini yeterince yerine getiremiyorsa ya da getiriyor da daha fazlasını isteyen olursa, ne olacak?
Özel öğretim kurumlarının ortaya çıkma nedeni de işte bu.
Parası olan, her şey gibi eğitimde de ayrıcalık istiyorsa, o onların sorunu. Nasıl ki yat, kat alıyorsa, çocuğuna özel eğitim de isteyebilir. Bu, dünyanın her yerinde böyle!.. Bu noktada asıl önemli olan, yemeyip, içmeyip, tüm gelirlerini, çocuklarının geleceği için harcayanların çektiği sıkıntı!
Yakın çevrelerinde çocuğunu göndereceği bir okul bulamayanların yaşadıkları zorluklar ve mecburiyetler!..
Kimi daha iyi bir gelecek için kimi tam gün eğitim yapan okul olmadığı için kimi de başka bir seçenek bulamadığı için çocuklarını özel okullara gönderiyor.
Bu durum, hem ilk ve orta dereceli okullarda böyle hem de üniversitelerde.
Çok yakından biliyoruz ki, çocuğu özel öğretim kurumlarına gidenlerin yarısından fazlası zengin değil! Şimdi kalkıp da onlara, “Siz de çocuğunuzu koleje göndermeseydiniz” demek büyük bir haksızlık olur.
Özel okullarda okuyanların oranı yüzde 10 bile değil.
Ve eğer sektör krize girerse, bu öğrencilerden çoğu devlet okullarına gelecek ve yük daha da artacaktır.
Kaldı ki, asıl tartışılması gereken konu, pandemi nedeniyle hemen her sektöre bir şekilde yardım edilirken, eğitim kurumlarına karşı gösterilen bu ilgisizlik olmalıydı.
Bu okullarda görev yapan öğretmen ve diğer çalışanların çoğu zor durumda, okullar zora girerse, öğrenci ve veliler gibi onlar da mağdur olacak! Bunun da enine boyuna düşünülmesi gerekir.
İçlerinde tuzu kuru olan ve “Batan batar, kalan yoluna devam eder” diyenler yok mu? Elbette var ama sıra kendilerine de geldiğinde, emin olsunlar ki, yanlarında kimseyi bulmayacaklardır.
Parasını, hele ki kıt kanaat parasını eğitime harcayanlar ve hemen her alanda yatırım yapıp çok para kazanacakken eğitim gibi çok zor bir alanda ayakta kalma mücadelesi verenler, hakareti, hor görülmeyi, dışlanmayı ve en önemlisi de “Beter olsunlar” tavrını hiç ama hiç hak etmiyorlar.
Tüm okulları aynı kefeye koymak yerine, tek tek değerlendirmek daha doğru olacaktır!..
Fırsat eşitliğini rencide etmeyecek şekilde parasını eğitime harcayanlara da kızmamak gerekir.