Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ve Uluslararası Öğrenci Değerlendirme (PISA) Eğitim Direktörü Andreas Schleicher yazmış olduğu “21. Yüzyılda Okul Sistemi Nasıl Kurgulanmalı” adlı kitabının basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu. PISA’nın Türkiye’deki sınav sonuçlarını değerlendiren ve bu anlamda hayal kırıklığı ifadesini kullanan Schleicher, “Maalesef yapmış olduğumuz sınav sistemi ile de alakalı olarak Türk öğrencilerin karmaşık sorunlar karşısında çözme becerilerinin olmadığını görüyoruz. Aslında bilgi olarak eksik değiller sadece artık her geçen gün değişen ve büyük sorunları olacak olan dünyanın karşısında gençlerin bu sorunlar karşısında işin içinden çıkan insanlar olarak yetiştirmemiz lazım" dedi
Andreas Schleicher dünyadaki ve Türkiye’deki eğitim sistemleri ile ilgili önemli bilgilendirme ve değerlendirmelerde bulundu. Gelişen ve değişen dünya düzeni ile birlikte eğitim sisteminin de yeniliklere ayak uydurması gerektiğini söyleyen Schleicher, eğitim sisteminin aksi halde günden güne amacını kaybettiğini ve bu doğrultuda da gençlerin okullarda hiçbir anlam bulamadığını vurguladı.
“Yeniliklere ayak uydurmak ve öğrenmeyi öğrenmek gerekiyor”
Öncelikle eğitim ile ilgili yapılan yanlışlardan ve bunların yerine neler yapılması gerektiğinden bahseden Schleicher, “Çocukları eğitmek geçmişte çok daha kolaydı. Gelecekte bu daha da zorlaşacak. Çünkü dünya çok hızlı bir şekilde değişiyor. Bazen biz ebeveynler olarak çözümden ziyade sorun teşkil ediyoruz. Çünkü çocuklarımızla ilgili çok kaygılı davranıyoruz. Çocuklarımızın bizim artık anlamadığımız şeyleri öğrendiğini fark ettiğimizde daha da çok kaygılanıyoruz. Veya bizim için geçmişte çok önemli olan şeyleri artık öğrenmediklerinde daha çok kaygılanıyoruz. Eğitim gerçekten kendi ilgililerini ve amacını kaybediyor. Genç insanlar okulda hiç bir anlam bulamıyorlar. Yaşadığımız dünyada belli şeyleri öğrenmek kolay ama bu şeyleri ölçmek zor. Ezber sistemi uyguluyoruz ve bunun hayat kurtarıcı olduğunu düşünüyoruz fakat bunun sonradan bir işe yaramadığını görüyoruz. Yeniliğe açık olmak gerekiyor. Eğitimi olduğu gibi korumak ve dünyanın değişimini görmek istemeyen insanlar var. Kendi fikirlerimizi sonraki nesle aktarmaya çalışıyorlar. Sorgulamayı, değişimlere açık olmayı, yeniliklere ayak uydurmayı öğretemiyoruz. Eğitimdeki en büyük eksikliklerden bir tanesi öğrenmeyi öğretmiyor olmamız. Dünya her gün değişiyor. O yüzden yaşam boyunca öğrenci olmamız lazım. Başarı artık sadece öğrenme ve öğretme ilgili değil. Başarı artık yenilikçi dünyada bir pusula ve yolumuzu bulmaktan geçiyor. Sadece öğrenme ve öğretme 20. ve 19. yüzyıldaki eğitim sisteminde kaldı. O zamanlar elimize aldığımız ansiklopedilerle bir şeyler öğreniyorduk daha kısıtlıydı. Fakat şimdi elimizin altındaki bilgisayar ve internetle sorduğumuz bir soruya binlerce cevap bulabiliyoruz fakat buradaki soru da şimdi hangisinin doğru olduğu” dedi.
"Göçmenlerin eğitim kalitesini düşüreceğine dair ön yargılar var"
Eğitimi etkileyen ön yargılardan ve değişimler yapmak için önce öğretmenlerden başlamak gerektiğini söyleyen Andreas Schleicher bu anlamda “Hiçbir eğitim öğretmenlerin kalitesinin üstüne çıkamaz” diyerek sözlerine şu şekilde devam etti;
“Eğitim ile ön yargılarımız var mesela. Örneğin fakir ailelerin çocuklarının başarısız olması ya da göçmenlerin eğitim kalitesini düşüreceğine dair inanç. Yapmış olduğumuz araştırmalar sonucunda bu etkenlerin eğitim kalitesi ile doğru orantılı olmadığını gösteriyor. Aynı şekilde sınıftaki öğrenci sayılarının azlığı ve çokluğu da tartışılan konular arasında ve bunun da etkili olmadığını gördük. Fakat eğitim kalitesi öğretmen ile doğru orantılı. Hiçbir eğitim öğretmenlerin kalitesinin üstüne çıkamaz. Öğrencilerinin hayallerini ve rüyalarını anlayan öğretmenler lazım. Çünkü asıl tasarımcı ve geleceği hazırlayan öğretmenler ve bu yüzden de onların motivasyonlarınıı yükseltmemiz ve yine öğretmenlerimizi en iyi öğretmenlerden eğitim almasını sağlamamız lazım. Türkiye kaliteli öğretmen sayısı azımsanmayacak kadar var. Ayrıca diğer bir yanlış algı da ne kadar çok eğitim ve ders süresini uzatırsak o kadar başarılı olacağımızın düşünülmesi. Gelişmiş ve eğitim kalitesi yüksek olan ülkelerde okul saatlerinin diğer eğitim kalitesinin en düşük olduğu ülkelere kıyasla oldukça az. Burada önemli olan zamanın çokluğu değil nitelikli ve etkin zamanın ayrılmasıdır.”
“Her öğrenciye de aynı eğitimi verip başarı bekleyemeyiz”
“Bir diğer sorunumuz da eğitim kurumlarının yani okulların fabrika gibi olması. Endüstrileşmiş olan eğitim kurumlarından uzaklaşıp değişiklere ayak uyduran her öğrencinin farklılıklarının değerlendirildiği sadece eski sistem müfredata uymayan bir eğitim anlayışıyla ilerlemek lazım. Her hastaya ayni ilacı verip iyileşmesini bekleyemeyeceğimiz gibi aynı şekilde her öğrenciye de aynı eğitimi verip başarı bekleyemeyiz” şeklinde konuştu.
“Eğitime yapılan yatırım arttırılmalı ve kaynaklar çok iyi kullanılmalı”
Bu anlam da gerçekten bir şeyleri değiştirmek ve eğitim kalitesinin arttırılması noktasında eğitime yapılan yatırımın arttırılmasının ve ülkelerin gayri safi harcamalarındaki en büyük payın eğitime ayrılması gerektiğini söyleyen Andreas Schleicher aynı zamanda toplumun da kendisini eğitime adamasını gerektiğini savundu. Schleicher ayrıca, “Eğitime yatırımın arttırılması ve kaynakların çok iyi kullanılması gerekiyor. Eğitim denildiğinde öğretmenlerin maaşları ve sınıfları tartışıyoruz sadece. Evet, birçok sorun ve bu sorunların çözümü uzun zaman alacak. Sınav sistemi öğrencilerinden daha çok ne istediğini bilen motivasyonu yüksek, öğrenmeyi öğrenmiş, karmaşık sorunlar karşısında çözüm üretebilen insanlar yetiştirmeliyiz. Çünkü 21. yüzyıl gereksinimleri bunu gerektiriyor” ifadelerini kullandı.
“Üniversite öğrencileri kendilerini doğru bilgilerle donatmıyor”
Ayrıca Türkiye’deki sayısı artan üniversiteler ile birlikte tartışma konusu olan işsiz mezunlar hakkında da yorum yapan Schleicher, “Buradaki asıl konu üniversite sayısı değil. Raporlara ve yapmış olduğumuz sınavlar sonucunda üniversite öğrencileri yanlış şeyler öğrenmiş ve kendisini geleceğe hazırlamadan ilerlemiş. Bu yüzden de mezun olunca işsiz kalmalarının asıl sebebi kendisini donattığı yanlış bilgiler. İş sektörü de nitelikli eleman azlığından bu yüzden yakınıyor. Bu anlamda üniversite eğitimi ile sektörün arasındaki boşluğun dolması gerekir” dedi.
“Türk öğrenciler karmaşık sorunlar karşısında çözümsüz”
PISA’nın Türkiye’deki sınav sonuçlarını da değerlendiren ve bu anlamda hayal kırıklığı ifadesini kullanan Schleicher, “Maalesef yapmış olduğumuz sınav sistemi ile de alakalı olarak Türk öğrencilerin karmaşık sorunlar karşısında çözme becerilerinin olmadığını görüyoruz. Aslında bilgi olarak eksik değiller sadece artık her geçen gün değişen ve büyük sorunları olacak olan dünyanın karşısında gençlerin bu sorunlar karşısında işin içinden çıkan insanlar olarak yetiştirmemiz lazım. Yani bilgilerini doğru yerde kullanmalı. Türkiye’nin 2023 hedefleri arasında olan eğitim de bunu çözecek gibi duruyor. Türkiye’deki eğitim sistemi iyiye gitmeye başladı ama tabi yetersiz ve enerjisini eğitim sistemine odaklayarak ilerlemesi lazım” gibi değerlendirmelerde bulundu.
“Çocuklarımızı dünya vatandaşı yapmamız gerekiyor”
Son olarak kitabın çevirmenliğini yapan ve aynı şekilde eğitim sistemi ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Şirin Karadeniz de eski müfredatların aşılması gerektiğini söyleyerek, “Biz artık geleceğe hazırladığımız çocukların nasıl bir gelecek içinde olduklarını tam bilemiyoruz. Çünkü şu anda var olmamış teknolojileri kullanıyor olacaklar. Var olmayan meslekleri yapıyor olacaklar. Bizim için önemli olan onları eski metotlarla değil, geleceğe hazır bireyler olarak yetiştirmeliyiz. Bu yüzden çocukları, hem 21. yüzyılın bilgi ve donanımını sağlamamız gerekiyor hem de dünya vatandaşı yapmamız gerekiyor. Kendi kültürünü alıp tüm dünyayı anlayabilen, çalışabilen kişiler olması lazım. Bizim kuşağımız gelecek nesillere çok ciddi problemler bırakmakta. Özellikle BM’nin 17 tane sürdürülebilir kalkınma hedefi vardır. BM açlığa ve yoksulluğa son verme gibi sorunlara cevap vermeye çalışmaktadır. Yeni neslin sadece akademik anlamda başarılı değil, yenilikçi, işbirliğiyle çalışan, eleştirel düşünen kişiler olması gerekir. Eğitim reformu yapılmalıdır ama bunun ile ilçeye, okula yansıması için herkesin harekete geçmesi gerekir. Üniversiteler, STK’lar, veliler imece usulü çalışmalı. Böyle bir reform ancak böyle bir toplumsal zihniyet değişimiyle mümkündür” diyerek sözlerini sonlandırdı.
İHA