Son aylarda, ne zaman İzmir’e gidecek olsam, rotayı, önce Urla’ya çeviriyorum. İzmir Ekonomi Üniversitesi Siyaset Bilimi Kulübü öğrencilerinin davetlisi olarak yolum yine İzmir’e düşünce, ilk durağım Urla oldu ama bu kez Urla’dan daha çok köylerini gezdim. Sanki çok daha güzeldi.
Urla, elde ne varsa, onları hızla tüketirken, köyleri yeni cazibe merkezi olmaya devam ediyor.
İzmir Ticaret Odası’nın kurduğu İzmir Ekonomi Üniversitesi’ni ilk günden bu yana yakından izlerim. Birçok kez program yaptık, birçok kez de söyleşiye geldim.
Ticaret Odası yönetimiyle birlikte üniversitede de A’dan Z’ye her şey değişti. Değişim rüzgârı olanca hızıyla esmeye devam ediyor.
Üniversite dünden bugüne çok çok büyüdü. Sürekli yeni bölümler açıldı, yeni öğrenciler alındı.
Mühendislikten tıbba, hukuktan işletmeye, mutfak sanatlarından mimarlığa ne ararsanız var.
“Peki, hangi alanda iddialısınız?” sorusunu yönelttiğinizde, pek çok üniversite gibi onlar da şu diyemiyor.
Tıpkı açık büfe yemek gibi, hemen her bölümü açıyor, her türlü tadı sunuyor ama hiçbirinde lezzeti yani başarıyı yakalayamıyoruz.
Dünya, kampüs üniversite modelinden hızla uzaklaşıp tematik üniversitelere yönelirken, bizim, açık büfe her şey dahil mantığıyla yola devam etmemizin mantığını anlamak gerçekten zor.
Üniversite çok uzun yıllardır tıp açmak için mücadele veriyordu. Bu arada onu da açıp, ilk öğrencilerini de almış. Hocaları dinleyince heyecanlanmadım desem yalan olur ama sonucu görmek gerekir.
Neden? Çünkü mobil oyun sektöründeki geleceği görüp, dijital oyun işine de yönelmişler ama hâlâ ortaya çıkardıkları tek oyun yok. Gittiğimizde de bilgisayar laboratuvarları sinek avlıyordu. Tıpkı mutfak sanatları bölümü gibi. Onlarda da müthiş bir vizyonla ortaya çıktılar, sunumlar yaptılar ama arkası bir türlü gelmedi.
Tıpta, Gezegen Sağlığı diye de bir ders konulmuş. Bayıldım. Keşke tüm fakültelere zorunlu hale getirilse! Yoksa, sağlıksız bir dünya hiçbirimize sağlıklı bir yaşam sunmaz!..
Öğrenci sinmiş!
Öğrencileri çok sessiz ve içe dönük gördüm. Mücadele hırslarını adeta kaybetmişler. Bu gözlemimi hocalarla paylaşınca, “Ülkede sindirilmeyen mi kaldı?” diyecek oldular ama çok daha farklı gerekçelerin olduğunu kendileri de kabul ettiler.
Başka üniversitelere gittiğimde tıklım tıklım olan salonun üçte ikisi boştu ve hiç şaşırmadım.
Çünkü İzmir’de bu hep böyle!..