Tarih’i, Coğrafya’yı, Feslesefe’yi sadece bir ders olarak görmek ve onları değersizleştirmek yanılgıların en büyüğü olur. Ders sayılarını azaltıp, sınavlardaki soru sayısını 3’e, 5’e indirmek, sadece tarihe değil geleceğe de saygısızlıktır.
Tarihi bilmeden, yaşananlardan ders almadan geleceği inşa edemezsiniz.
Bu sadece devletler için değil yediden yetmişe hepimiz için, hem de her konuda önemli bir konu.
Tarihimizi bilmez, tarih yazanları tanımaz ve tarihimize saygı duymazsak, gün gelir aynı şey bize de yapılır!
Unutmak ve unutulmak, başımıza gelen en son şey olmalı!
“Tarih, tekerrürden ibarettir” derler.
Çok doğru.
Aynı senaryoyu yaşadığımız çok olmuştur.
Hele ki kadim bir Ulus olarak...
30 Ağustos, yok edilmek istenen bir ulusun küllerinden yeniden doğuş destanıdır ve bunu yeni nesillere çoki iyi anlatılmalıdır.
Peki yeterince anlatıldığına inanıyor muyuz?
Evet demek çok zor.
Bazı mili ve manevi değerler vardır ki, sınavla, puanla, ders ve soru saatiyle asla ölçülemez.
Onları bir ödev olarak değil en değerli kazanımlar olarak içselleştirmek gerekir.
Bugün hemen her yerde alışılmışın çok ötesinde 30 Ağustos'a yönelik anekdotlar var.
Hemen hepsini satır satır okuyup neler anlatmak istediğini anlayalım, anlatalım, kafalara kazıyalım.
Her ders önemlidir ama bazıları var ki çok önemlidir.
Örneğin Tarih, Coğrafya, Felsefe!
Tarih kim olduğumuzu, neraden, nasıl geldiğimizi, neler yaşadığımızı,
Coğrafya, yaşadınız toprakların, soluğumuzun havanın, yediğimiz, içtiğimiz ürünlerin, yaşadığımız felaketlerin bir kader olmadığını,
Felsefe de sormayı, sorgulamayı, aklımızı kullanmayı ve en önemlisi de bize biz olduğumuzu hatırlatıyor.
Anlayacağınız hiç ama hiç kimse ve hiç bir kurum, bu derslere “3, 5 soruluk ders” gözüyle bakamaz. Öğretmen ataması yaparken bu çerçevede ele alamaz, müfredat programları hazırlanırken ve özellikle uygulanırken sadece akademik yönüne bakılamaz...
Bayramımız kutlu olsun...
