adscode
adscode

Bir Öğretmen Olarak ‘Ölü Ozanlar Derneği’nden Ne Öğrendim?

Bir Öğretmen Olarak ‘Ölü Ozanlar Derneği’nden Ne Öğrendim?

Bir Öğretmen Olarak ‘Ölü Ozanlar Derneği’nden Ne Öğrendim?
Eğitim
egitimpedia.com

Herkes onu en sevdiği haliyle hatırlıyor. Mork, Bayan Doubtfire, Peter Pan ya da Genie… Ama benim için Robin Williams her zaman Bay Keating olarak kalacak.

Ölü Ozanlar Derneği’ni ilk kez lisedeyken seyrettim. Filmin, gençlik idealizmini ve romantizmini kucaklaması bir ergen olarak beni büyülemişti. Yıllar sonra, oldukça istekli bir öğretmen olarak öğrencilerimin beni “Kaptan!” diye çağırdığını, ilham veren ve cesur öğretmenliğimin mükemmel bir takdiri olarak sıralarının üzerine çıktıklarını hayal ederdim.

Okulda yenilikçi ve etkili öğretme yöntemleriyle ilgili pek çok şey öğrenmiş olmama rağmen bana göre kaliteli öğretme asıl olarak manevi değerlerde yatıyordu. Nasıl öğreteceğini öğrenmek ile nasıl öğretmen olacağını öğrenmek arasında bir fark var. Ve Bay Keating’e hayat veren Robin Williams bize bir öğretmen olmak hakkında çok şey öğretti.

1. Aslolan İlişkilerdir.
Eğer öğrencilerle ilgilenmezseniz, onlar da sizin ne bildiğinizle ilgilenmezler. Bay Keating’in öğrencileri onu seviyordu, çünkü onlara ilgi gösteriyordu. Başarılarından mutlu oluyordu. Onlarla birlikte gülüyordu. Onları gerçekten görüyordu. Bu hemen hemen öğretmenlik yaptığımız her çocuğun istediği şeydir: Görülmek ve fark edilmek.
Eğitimle ilgili aldığım derslerimde, öğrencilerle ilişki kurma konusunda “fazla arkadaşça” olma ya da özeleştirel mizahı ve ironiyi kullanma konusunda uyarıldığımı hatırlıyorum. “Daha sonra nasılsa yumuşarsın, o yüzden katı ve otoriter bir başlangıç yap.” Birinci günde ders kitaplarını yırtmak yok diyerek içimi çektim.
Tavsiyelerini içselleştirdim ve gerçekten de öğretmenliğimin ilk birkaç yılında oldukça ciddi bir yaklaşımı benimsedim. Zil çaldığı andan itibaren ders başladı: Gevezelik yok, sadece ders! Sınıfta komik bir şey mi oldu? Önemli değil, devam edin, çünkü bunun için zamanımız yok ve antik Yunan hakkında konuşmamız gereken çok önemli şeyler var! Bir öğretmen değerlendirme sitesinde yer alan ilk dönem değerlendirmelerimden birinde benden “ruhsuz ve gergin” diye bahsediliyordu. Gergini kabullenebilirim ama ruhsuz? Bu çok fazlaydı.
Kimse ruhsuz bir öğretmen istemez. Ölü Ozanlar Derneği, bana sınıfın değerli zamanının bir kısmını, çocuklarla, onların hayatları ve ilgileri üzerine konuşmaya ayırmanın iyi bir şey olduğunu öğretmişti. Keşke bunu çok daha erken hayata geçirebilseydim.

2. Aslolan Tutkudur.
En sevdiğiniz öğretmeni düşünün. Onlarla ilgili en çok göze çarpan şey neydi? Tahminime göre , çoğumuz için bu şey tutkuydu. Kendi alanlarına ve öğretmeye duydukları tutku… Bay Keating şiiri severdi, “dilimizden bal gibi damlayan” kelimeleri dinlemeyi severdi. Ben de tarihe karşı tutku duyuyorum. Öğrettiğim konuları ve hikayeleri seviyorum. Öğrencilerimden duymayı en çok sevdiğim yorum ise daha önce tarihi hiç sevmemelerine rağmen benim konuyu onlar için ilginç hale getiriyor olmam. Benim tarihi sevmemi seviyorlar.
Eğitmen Parker Palmer‘a göre öğrencileri tarafından en sevilen öğretmen olarak seçilen öğretmenler kullandıkları teknik anlamında çok fazla çeşitlilik gösterirler. Paylaştıkları ortak nokta ise anda olmaları ve tutkularıdır. “‘Bay A. ders verirken gerçekten orada oluyor” diyor bir öğrenci ya da “Bay B.’nin konu hakkında müthiş bir coşkusu var” ya da “Bunun gerçekten Prof. C.’nin hayatı olduğu anlayabilirisiniz.”

3. Aslolan Kendiniz Olmanızdır.
Öğretmenliğimin ilk yıllarında “Ölü Ozanlar Derneği laneti” dediğim şeyden muzdariptim. Her şey ne kadar da kolay görünüyordu! Tamam, bir sıranın üzerine çıkacağım, bana Kaptan demelerini söyleyeceğim, bahçede klasik müzik eşliğinde topa vurmalarını sağlayacağım ve bu öğretmenlik denen şeye gününü göstereceğim! Eh, ben bunu başaramadım. Bu ben değilim çünkü.
Belki de benim Sakıncalı Düşünceler‘deki Michelle Pfeiffer olmaya ihtiyacım vardı.Pekala, deri bir ceketle sınıfa gireceğim, birkaç muhteşem karate hareketi yapacağımı, şekerler dağıtacağım ve rap şarkı sözleri ile çocuklara şiir öğreteceğim ve çok başarılı olacağım! Bu da ben değilim maalesef.
Sonuç olarak öğretmenlik önce kendiniz olmanızla ve kendi sesinizi bulmanızla ilgili bir şey. Bir filmdeki öğretmen gibi olmaya çalışmayın. Sadece kendiniz olun. Kendi çizginizi ve kişisel stilinizi bulmanız biraz zaman alabilir. Ama sonuç olara Parker Palmer’ın dediği gibi “kimsek, onu öğretiriz”.

4. Aslolan Yaşam Becerilerini de Öğretmektir.
Eğitim mutlaka bizi daha varlıklı ve zengin yapmak zorunda değil, en önemlisi bizi “daha iyi” yapması. Bay Keating öğrencilerine İngilizce öğretti. Ama onlara aynı zamanda kendilerini düşünmeyi, birbirilerini desteklemeyi ve cesaretlendirmeyi, yeni fikirlerden heyecan duymayı ve Thoreau’nun ağıtındaki gibi “sessiz çaresizliğin hayatlarını” yaşamamayı da öğretti.
Bugün sınavlar, standartlar ve başarı üzerine yaptığımız onca konuşmanın arasında, çocukların başarı için ihtiyaç duyduğu “daha yumuşak” yaşam becerilerini gözden kaçırıyoruz. Bunlar duygularını anlamalarına yardımcı olan, sağlıklı ilişkiler kurmalarını sağlayan, sevgiye layık ve eyleme geçebilir hissetmelerini sağlayan beceriler. Bu beceriler ve bu zihniyet, sağlıklı yaşamanın ve büyümenin temelini oluşturur.
Eğer genç insanlara bu becerileri, özellikle iç deneyimleri ile uyumlu olmalarını, kendilerine ve diğerlerine duyarlılıkla yaklaşmalarını öğretebilirsek dünyayı dönüştürebileceğimize tüm kalbimle inanıyorum.

5. Aslolan Çocuklardır.
Harika öğretmenler üzerine yapılmış filmlerin çoğu, şanssız hayat ve aile geçmişleri olan öğrencilerin olduğu fakir semtin okulundaki kahraman bir öğretmen üzerine kuruludur. Bazen varlıklı semtlerdeki ya da Welton Academy gibi hayali zengin özel okullardaki öğrencilerin gerçek problemleri olmadığını düşünürüz. Ancak çocuklar her yerde akademik baskı, akran baskısı ve kendi paylarına düşen travma ve acılarla yüzleşmek zorunda kalırlar. Ve hepsi benzer şeyler yaşarlar.
Bu, öğretmenliğin beni en çok dehşete düşüren tarafıdır. Çocuklar benzer şeyler yaşıyor gibi görünse de Bay Keating’in dediği gibi hepsine de “içlerindeki her şey değersiz ve utanç verici gibi gelir”.
Robin Williams bizi güldürdü ve neşe saçtı, ama yanı zamanda karanlıkla da savaştı. Öğrencilerimizin kaç tanesi sessiz bir şekilde kendi içindeki şeytanlarla mücadele ediyor acaba? Umarım Robin Williams’ın ölümünün ardından başlayan depresyon ve zihinsel rahatsızlık ile ilgili açık tartışmalar, bu kişilerin ihtiyaç duydukları yardımı aramaları için daha güvenli bir ortam yaratılmasını sağlar.
Öğretmen olarak yaptığımız en önemli işin, öğrencilerin anlamlı ilişkiler kurabildikleri duyarlı bir topluluk yaratmak olduğunu asla unutmayalım. Bay Keating ve Bay Williams sınıflarımızda yaşıyor olabilir.
Kaynak: http://www.huffingtonpost.com/sarah-rudell-beach-/robin-williams-dead-poets-society_b_5677063.html

 

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)