Eğitimde bir sıkıntı olduğunu kabul etmeyenimiz yok gibi.
Bu bizde böyle de diğer ülkelerde farklı mı?
Kesinlikle hayır.
Hızla değişen yeni dünya düzeni, ekonomiyi olduğu gibi eğitimi de derinden etkiliyor.
Bu durumdan bir an önce kurtulmamız için hep birlikte kafa yormamız gerekiyor.
Peki, yakınmanın bir adım ötesine nasıl geçebiliriz, bu konuda neler yapabiliriz, nasıl bir yol haritası izlemeliyiz?..
Mademki seçim öncesinde her şey masaya yatırılıyor, her şey konuşuluyor, eğitim de öncelikle ele alınmalıdır.
Oyumuzun rengini eğitim için üretilen projeler belirleyecek yönünde sinyaller verecek olursak, emin olun siyasiler bu mesajı fazlasıyla ciddiye alacaktır.
Sadece genç nüfus söz konusu değil, çocuklarının geleceği için her türlü fedakârlığı göze alan ebeveynler de üretim ve istihdam odaklı eğitim projesi üretenlere farklı bir gözle bakacaktır.
Peki neler yapılabilir?
Gelin hep birlikte kafa yoralım ve dileklerimizi yüksek sesle dillendirelim.
‘Milli’ Eğitim
Her şeyden önce canımızı, cebimizi fazlasıyla yakan ve tüm enerjimizi tüketen sınav odaklı eğitimden vazgeçip, ilgi, yetenek, beceri, istek, üretim ve istihdam odaklı bir eğitime yönelmemiz gerekiyor.
Daha somut konuşmak gerekirse, hiç vakit kaybetmeden sırtımızdaki kamburlardan kurtulup yeni bir model oturtmalıyız.
O modeli de uzaklarda değil kendi içimizde aramalıyız.
MEB arşivleri çok başarılı örneklerle dolu.
Fabrika ayarlarına dönmek bile yeter de artar!..
Çok konuşuldu, çok tartışıldı hatta zaman zaman ucundan kıyısından uygulamaya geçildi, vazgeçildi ama bir kez daha hatırlatmakta yarar var:
Talim ve Terbiye Kurulu, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki yapısına dönmeli. Üye seçiminden karar mekanizmalarına, aldığı kararların uygulamasından kitap seçimine her şey sil baştan ele alınmalı, kuruma eski saygınlığı yeniden kazandırılmalıdır.
Okula başlayan her öğrenciyi üniversite önüne yığmaktan artık vazgeçilmeli, yüzde 65-70 mesleki eğitim, yüzde 30-35 genel eğitim dengesi kurulmalıdır.
Okul öncesi eğitim en az iki yıl olacak şekilde zorunlu hale getirilmelidir.
Erken yönlendirme getirilmeli, mesleki eğitime yönelecek olanlar meslek liselerine, üniversiteye gidecek olanlar da fen ya da Anadolu liselerine yönlendirilmelidir.
Temel eğitim, okul öncesini de içine alacak şekilde 7-8 yıla çıkartılmalı ve yönlendirme, temel eğitimdeki akademik başarı, ilgi, yeltenecek, beceri, istek ve eğilimlere göre rehber öğretmenler koordinasyonunda yapılmalıdır.
Köy okullarının açılmasına devam edilmeli ve köy çocukları, Köy Enstitülerinde olduğu gibi tarımla barıştırılmalı ve “akıllı çiftçilik” ile yöresel kalkınmaya destek sağlamalıdır.
Sınav sektörüne her yıl ortalama 10 milyar dolar harcanıyor ve sistemden memnun olan birini ara ki bulasınız. Bu para ve dershaneler daha iyi bir eğitim için lokomotif görevi üstlenebilirler!
Dershaneler boşa kürek çekme ve yarışı hızlandırmak yerine, sertifikaya dayalı mesleki eğitime yönelip, gençleri iş güç sahibi yapabilirler.
İşsiz üniversite mezunları da ek bir eğitimle çok daha fazla ihtiyaç duyulan mesleklere kanalize edilebilirler.
Pandemi döneminde gördük ki günde 500 soru çözen gençler iki yumurta kırıp karnını doyuramadı, sınavlarda da 3-5 soru yapmanın ötesine geçemedi. İşte bu yüzden dünü dünde bırakıp, kabahatli aramak yerine, tüm öğrencilere geleceğe yönelik yetkinlikler kazandırmalıyız.
Kontenjanlar keyfe keder değil ülke ihtiyaçlarına ve insan gücü planlamasına göre yapılmalı, hukuk fakülteleri için öngörüldüğü gibi, başta eğitim fakülteleri olmak üzere diğer stratejik mesleklere yönelik alanlarda da kontenjan azaltımına gidilmelidir.
Önümüzdeki 20 yıl içerisinde bugünkü mesleklerin üçte ikisi yok olacağına göre, o alanlara hâlâ eleman yetiştirmekten vazgeçip, yeni alanlara yönelmek gerekir. Hem de hiç zaman kaybetmeden.