adscode
adscode

Okumak, düşünmek, kritik etmek ve analiz etmek: Bir şehir hastanesinin düşündürdükleri

Hatırlıyor musun, ne zaman bir konu üzerinde saatlerce oturup düşündün?

cemozel2021@gmail.com




Yıllardır kitap okumadığımız konusunda birbirimize serzenişlerde bulunuruz. Kitap okumuyormuşuz. Bence sorunun kökeninde de bu yatıyor. Kitap okumuyoruz değil, kitap okuyamıyoruz; çünkü kitap okumak basit bir eylem değildir. Epey bir mesai harcaman lazım. Ömrünü kitap okumayla geçirmen lazım. Zaman ayırman, uykundan çalıp gözlerini feda etmen lazım. Elinin, adeta bir uzvun olan cep telefonlarından uzak durması lazım. Lazım da lazım. 

Sonra tüm bu okuduklarının yanı sıra düşünmeye zaman ayırman lazım. Düşünmek müthiş bir eylemdir. Yine birçoğumuzun yapmadığı, belki de yapamadığı eylemlerden biridir. Hatırlıyor musun, ne zaman bir konu üzerinde saatlerce oturup düşündün? Epey bir zaman olmuştur, belki de hiç olmamıştır. 

Okumak da düşünmek de emek ister. Geçenlerde Mikroscope dergisinde çok güzel bir söyleşi okumuştum. Sevgili dostum Kübra Çiğdem İnal’ın “Haluk Oral ile matematik ve edebiyat üzerine” adlı doyumsuz söyleşisinde Haluk Oral, korkulu rüyamız matematik ve onun emekle ilişkisine dair çok güzel bir söz etmişti. Biraz uzun olacak; ama o kısmı da içeren bölümü yazıma almak istiyorum:

Boğaziçi Üniversitesi’nde oldukça sevilen, derslerinin çok zevkli geçtiği söylenilen, hatta aynı üniversitede Matematik Bölümü’nün başkanlığını da yapmış bir akademisyendiniz. O hâlde, şimdiki sorunun sorulacağı en doğru adres de sizsiniz: Matematik nasıl sevilir, hocam? Zira eski öğrencileriniz sizin için “Matematiği sevmeyene sevdirir,” diyor. Sabah dokuzdaki ders için sekizde sınıfa gelip oturan, sınıfta oturacak yer kalmadığında da bahçeden içeri bank taşıyan eski öğrencilerinizin yalancısıyım ben.

Valla ben matematiği sevdirmeye hiç uğraşmadım. Matematik zaten sevilmesi gereken bir şey, yani biraz anladığın zaman zaten sevdiğin bir şey. Ben kendim de matematiği sevmeye uğraşmadım. İlkokuldan beri matematiği hep sevdim. Anlamak için hangi çabayı gösterdiysem, öğrencilerime anlatırken de aynı çabayı gösterdim. Yani bir konuyu zor anladıysam ve anlamak için çok vakit harcadıysam, onu anlatırken de çok vakit harcadım. Örnek gerektiğinde ise haddinden fazla örnek verdim ama hiçbir zaman “Ben matematiği sevdiririm.” iddiasında olmadım. Matematik zaten sevilecek bir şey, siz yeter ki onu iyi tanıyın.

Öyleyse, millet olarak biz niye sevemiyoruz matematiği?

Hani Selvi Boylum Al Yazmalım’da bir laf vardır ya herkesin bildiği, “Sevgi neydi? Sevgi emekti.” Yeterince emek verdiniz mi matematiğe? Ya da ne kadar emek verdiniz matematiğe?

Hep korkutucu bir ders olarak görülür matematik.

Maalesef öyle… Bir fasit daire… Korkuyorsun, korktuğun için çalışmıyorsun, çalışmayınca anlamıyorsun, anlamayınca sevmiyorsun. İnsanlar için de aynı şey söz konusu değil midir? Anladığınız insanı daha çok seversiniz.

… 

Çocuklarına ya da öğrencilerine matematiğin korkulu bir şey olmadığını anlatmak için yazının tamamını da okursunuz diye bir amme hizmeti yapayım ve linki burada paylaşayım: https://www.mikro-scope.com/ayna/haluk-oral-ile-matematik-ve-edebiyat-uzerine/

Okumak dedik, düşünmek dedik ve ikisi için de olmazsa olmaz olan “emek” konusuna da vurgu yaptık. İşte tüm bunlar bünyemizde olurken, bize bir haller olur ve hayatı kritik etmeye, analiz etmeye başlarız. Nereye gidersek gidelim, hep farkındalık gözlüklerimizi takarak bakarız çevremize. Geçenlerde ismi lazım değil; ama bir şehir hastanesine işimiz düştü. Dışarıdan bakınca harika bir hastane olduğunu görmemek mümkün değil. Yeni de yapılmış. İnsan, hastanenin içine girmeye çekiniyor, kaybolurum diye; ama girince sevgili çalışanlar ve tabelalar bize neyin nerede olduğunu gösteriyorlar. Bence çok idealist düşüncelerle kurulmuş bir hastane olmuş. 

Belki de ülkemizin en önemli sorunlarından biridir. Bütün gücümüzü bir şeyi kurmaya harcıyoruz. Bu yüzden de onu yaşatacak gücü, daha sonrasında kendimizde bulamıyoruz. Yani sürekli iyileştirme kavramı bizde maalesef işlemiyor. Halbuki vatandaşlar olarak hepimizin vergileriyle yapılmış bu tür kurumların süreklilik arzetmesi de ilk baştaki kuruluş anlayışı kadar önemli.

Size biraz hastane deneyimlerimi anlatayım. Ben işin kalite kısmında olduğum için kritik etme özelliği olan gözlüklerimi taktım ve incelemeye koyuldum hastaneyi. Birçok yerde gördüğümüz ve üzüldüğümüz “kalitesiz işçilik” burada da kendini gösteriyor. Örneğin A Blok 5. katttaki asansörü çağırmak için basılacak tuşlardan ikisi de aynı yönü gösteriyor. Dikkatsizlik. Asansörün içine giriyorsunuz, daha yepyeni olan iç tuşlardan biri düşmüş. Katlara asansörsüz çıkış yok. Merdivenlerin olduğu söyleniyor; ancak kapalı imiş. Diyelim ki benim birinci katta işim var. İki dakikada merdivenleri çıkıp işimi halledeceğim; ama yok, illa ki asansörü kullanmak zorundayız. Sanıyorum ki en kısa zamanda merdivenleri de halkın hizmetine açacaklardır.

Oda içindeki lavabolara bakıyorsunuz, klozet kapağı çıkmış. Takılmıyor. Halbuki her gün temizliğe gelen görevliler bunu yetkililere bildirmeli. 

Bir bölüme gidiyorsunuz, kapı duvar. Normalde giriş var; ancak birisi çıkacak ki siz de o şekilde içeri gireceksiniz. Bir çalışan olsa ve bütün işi gücü hastaneyi her gün gezip nerede ne sorun var, anında ilgili birimlere çağrı açsa. Eğer bu yapılmazsa mis gibi bir kurumumuz, korkarım bir seneye kalmaz ihtişamından çok şey kaybedecek.

Analiz etmek diyorum ya, bir yazımda da şehir hastanelerinin başhekimlerinin akademik başarısını analiz edeceğim. Heyecanla beklesinler. Umarım sonrasında, en iyi şehir hastanesi biz olacağız diye yarışa girerler. Bizler de vatandaşlar olarak bize yapılan bu güzel hizmetlerden her daim yararlanırız.


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)